Tatil!

521 57 2
                                    

"Asuman Kınar Holding'in dosyalarını odama getirebilir misin?" Elimdeki kahveden bir yudum alıp, Asuş'a göz kırptım. Çalışkan asistan olunca her şey daha güzel oluyormuş, yahu! On kuruşluk kahveden bile daha fazla haz alıyorum şuan.
Ben odama geçerken Asuman'da arkamdan pıtı pıtı geliyordu. Bayram yaklaşıyordu. Patron ve çalışanlar için bayram, 'tatil' demekti. 'Kavurma' demekti. 'Enseye tokat, göte şaplak' şeklinde bel altı şakalar yapmak demekti. 'Baklava yiyip, kilo almak' demekti. Fakat benim gibi garibanlar için 'çalışmak' demekti maalesef... O yüzden Rihanna'nın repliğini aklımdan çıkartamıyorum: "Work, work, work!"

Her yıl olduğu gibi benim bayram tatilimde yalnızca 48 saat. Ben bu 48 saatte ne yapabilirim ki? Durun, hesaplayayım... Hiçbir şey! İnşallah benim yerime Devrim bir şeyler düşünmüştür. O geri zekalının aklı bu konular da fazla iyi çalışıyor, çünkü işin sonunda iş yok. Gerçi geçen bayram tatilinde, "Ağabey seni gerçekten çok güzel bir yere götüreceğim. Yemin ederim aklını kaçıracaksın' demişti. Bodrum'a tatile gitmiştik. İğrenç bir otelde kalmıştık... Aldatıcı resimler yüklemişler. Ee, Devrim de ucuz ve 'güzel' olduğunu düşündüğü için direk keş para vermiş. Bunu duyunca ilk aklımı kaçıracak gibi oldum zaten, otele gidince de tamamiyle kaçırdım. Hemen bir Rus kız bulup, kiraladıkları apartta kaldık. Krizi fırsata çevirdik, ülke ekonomimize de katkıda bulunduk. Kızların asla Türkçesi yoktu. Bizimde asla Rusçamız olmadığı için çok güzel anlaştık. Birbirimizle asla konuşamadık çünkü. Onun yerine, vücut dillerimizi konuşturduk. Sözlü zamanlarımı da epey bir zorlandık tabii. Örneğin, kızlarla her dışarı çıktığımız da; "pokupka" diyorlardı. Neydi bu pokupka? Mekan adı mıydı? 2 gün boyunca pokupka adlı mağazayı aradık. Diyorum ki, "Gel kız, orası değil. Orası Zara, gel bulacağız." En son anladık ki, alışveriş demekmiş. Bende diyorum neden mağazanın önüne geldiklerinde bu ismi söyleyip çığlık atıyorlar.

2. günün akşamı da başımıza şöyle geri zekalıca bir olay geldi. Devrim, seyyar satıcının birinden tavuklu- pilav alıyordu, ben ve kızlar için. Ee, sonuçta Türk erkeğiyiz. Hep lüks, hep romantizim olmaz. Seyyar satıcı, yazık amcacığım yeteri kadar ingilizce bilmediği için elin gavurlarıyla anlaşamıyordu. Ben ve Devrim'inde ingilizcesi anadili gibi. Hemen koştuk, yardımcı olduk ve hizmet sektörüne bir katkıda daha bulunduk. Amma velakin, ilişki sektörüne bir katkımız olmadı, olamadı. Rus kızlardan, Naşata hemen koşarak Devrim'in yanına geldi. "Can you speak english?" diye bir soru sordu. Devrim de gülerek, "Yes, of course. I can speak like my mother tongue." diye cevap verdi.
"Ovvv, I did not know. If i knew i would speak english." dedi, dudaklarını büzerek. Kız, İngilizce biliyormuş yahu! O saatten sonra Naşata'nın, 27 yaşında olduğunu, tövbe bismillah evli ve iki çocuğu olduğunu, bir mağaza da müdür olduğunu öğrendik. Üstelik, diğer rus hatun Niyana ile kuzenlermiş. Niyana da 38 yaşındaymış. Hiç göstermiyor ama. Ne yaptınız ablacım, nasıl bir bakım bu diyerek tebrik edecektim. Hoş olmaz diyerek durdurdum kendimi. Niyana da evlenip, boşanmış. Üç çocuğu varmış. Boşandığı eşiyle de şuan Naşata evliymiş. Dinlerken beynim yandı. Anlarken de tamamen sorun verdi, format attıracağım mecburen. Tövbe estağfurullah dedik. Kocalarına, çocuklarına bunları yapan bize neler yapmaz diyerek Devrimle hemen sıvıştık. Dil bu yüzden önemli gerçekten. Bok yoluna gidiyorduk az daha.

"İki günlük tatil nasıl yetiyor sana?"
"Yetmiyor, Asuş. Tam sinirleneceğim aklıma bankamatikten gelen o, 'tııırt' sesi aklıma geliyor. Susuyorum."
"Her şey para mı yani?"
"Tabii, ki hayır. Statü var, 'bey' diye hitap edilmesi var, emir kipi var. Örneğin: "Asuman bana çabuk Harun Bey de."
"Neden ya?"
"Ben senin patronunum. Aslında bu firmanın bütün zincirlerinin patronuyum. Çabuk söyle."
"Harun Bey?"
"Bak, gördün mü? Her şey para değil, ehe."
"Harun yaaa, çok gerzeksin gerçekten. Patronum olduğun için daha hafifletilmiş cümleler kullanıyorum."
"Seni duyamıyorum Asumancık. Zirvedeyim. Sen ise, dur bakaayıııım, kuş bakışı baktığım için göremiyorum bile. Ayrıca bu cam kalemliğin deseni çok çirkinmiş."
"O desen değil, senin yansıman canım. Kuş bakışı baktığını biliyorum çünkü kuş beyinlisin."
"Asumaaaan!" Tam Asuş ile birbirmize laf sokma seansına başlayacaktık ki, kapı tıklatıldı ve paldır küldür içeriye Devrim girdi.
"Ne oluyor oğlum?"
"Ağabey, çok kıyak tatil buldum. Her şey dahil, beş yıldızlı. Üstelik Kemer'de. Bu sefer işimi şansa bırakmadım ve gidip baktım. Bir benzin parası atarsın artııık... Neyse. Yalnız bir sorunumuz var."
"Senin benim kardeşim olmanda ve genetik zincir dağılımımda senin dnan olmasından başka bir sorun da neymiş?"
"Bir kişi lazım, dört kişilik rezervasyon olduğu taktir de epey ucuza mal olacak. Böyle kazıklanacağız." Biraz durduktan sonra devam etti, "Her zamanki gibi."
"Üçüncü kim?"
"Senay, benim kız arkadaşım. Koyun koyuna yatamayacağımıza göre ya birini bulursun ya da fazladan para ödersin. Naber Asuman?"
"İyi Devrimciğim. Ağabeyinin gereksiz yorumlarını dinliyordum bende. İyiki geldin,"
Hangi ara satıldım lan ben? Ayrıca nereden birini bulacağım? Erkek arkadaşlarımla gelsem çok hoş olmaz açıkcası. Birbirimizin kıllarını mı öreceğiz, futbol muhabbeti mi yapacağız, finansal konuşmalar mı yapacağız? Şuan Asuman'ın üstüne kusabilirim. Ama elbisesi pahalı görünüyor.
"Ne demek Asumancığım, her zaman. Benimki zorunlu çekiş. Sen çekmek zorunda değilsin bile. Ayrıca sen gelsene, ne yapıyorsun ki tatilde?"
"Ben mi?"
"O mu?" İkimiz de aynı anda şaşkınlıktan şaşkınlık beğendik. Kalakaldık ofisin ortasında.
"Ay ne yapacağım ben bu hödükle? Aynı oda da bir de?"
"İşin sırrı zaten orada. Çift kişilik odalardan çok az kalmış. İndirime girmiş bu yüzden."
"Asıl ben seninle ne yapacağım kızım? Gider tek başıma misler gibi tatil yaparım daha iyi. Oğlum, sen küçükken de böyleydin. Karıya-kıza satardın ağabeyini. Soytarı herif."
"Ağabey sen benim gereksim... Asuman burada. Neler dedirtiyorsun bana? Bence bir düşünün. Beş yıldızlı, her şey dahile bu kadar uygun fiyata başka yerde bulamazsınız. İkiniz de. Hadi kaçtım. Ağabey, amcam ve teyzem gil gelecekmiş. Erken çıkmaya çalışcakmışsın, valide sultanımız böyle emretti."
"Posta kuşu seni, hıyar herif. Git git. Senin işin bana düşer."
"Görüşürüz Asumancığım." Şerefsize bak. Bana bile selam vermedi. Bu hangi ara karı - kız hastası oldu? Sapık herif. Neyse. Tatilime odaklanayım.
"Yerde yatarsın?"
"Ne?"
"Hem tatil ısmarlayıp, hem yerde mi yatacağım?"
"Ayyynen öyle olacak. İstersen bir şezlong çal, orada yat. İstersen mat getir, ora da yat. Beni ilgilendirmez. Araba da giderken benim istediğim müzikler çalacak ayrıca. Yanım da karıya, kıza sarkmak yok. Sarkacaksan ben seni sarkıtırım. Yok, ben sapık ve iflah edilemez bir abazayım diyorsan sadece oda da birbirimizi tanıyacağız."
"Düşüneyim ben bu cazip teklifi." Ben bu kıza boşuna Amerika demiyorum. Çirkeflik, yüzsüzlük, sömürgecilik hepsi birarada. Üçü birarada bela resmen. Telefonuma bakıp, ufak bir tatil planlaması yapmaya çalışacaktım kiiii, maaşımın çeyreğini iki gün başka yatakta harcamak için değerlendiremem. Büktüm boynumu, titrettim çenemi.
"Neyse. Çok yalvardın. Senide benimle gel bari."

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Onde histórias criam vida. Descubra agora