Yağlarım tam bir bacak kuşu

773 81 7
                                    

Yine bir alışveriş serüvenindeyiz. Bu bölümüzün adı: "Bana hiçbir şey yakışmıyor!"
Kırmızı takımda, kırmızı ojeli ve kırmızı rujlu Hazal.
Kahverengi takımda ise, kahverengi ojeli ve kahverengi rujlu Simge.

Hunharca kıyafet çıkartıp, giyiyorlar. Mağaza görevleri delirmek üzereler. Hatta birisi az önce Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıklarından randevu aldı. Diğeri ikisi ise, işten ayrıldı. Son kalan da mağaza müdürü zaten. Mecburiyetten.

Hazal'ın bacakları bana 07 ucu andırıyor. Birde üstüne üstelik: "Fiziğim çok kötü ya. Hiçbir şey güzel durmuyor." diye tripleniyor. 0.7'yi matematik sınavının sonucunda gördüğümde, beynime bu kadar triplenmemiştim. Güzel işte kızım fiziğin. İlla fizik hocası getirtip, tatmin ettireceğiz kızı.

Simge'nin fiziği ise Hazal'dan biraz farklı. Babama çekmiş. Hafif balık etli. Bir balina değil ama bir hamsi de değil. Bacakları her an; "ben gidiyorum," der gibi. Her an; "Sence buraya ait miyim? Çekil şuradan!" der gibi. Heran; "Bak, gittiğin yere beni götürme, hele o şortu giyeceksen hiç götürme, seni rencide ederim!" der gibi. Aynı sahibi gibi. bulunduğu kaptan hiiiiiiç ayrılmıyor. Yağları tam bir bacak kuşu. Simge de tam bir ev kuşu.

"Ağabey bu olmuş mu?" dedi, Hazal üstündeki elbiseyi çekiştirirken. Kısa değil, vücudunu sarmıyor, rengi de ideal. Olmuş olmuş.
"Olmuş ağabeyim,"
Şaşırdım. Sanırım ilk kez alışverişte, düşünmeden, soruya soru ile karşılık vermeden, bilmem vb. kelimeler kullanmadan cevap verdim. Kendime hayretler ediyorum. Üstelik gol olduktan sonra Ozan Tufan'ın saçlarını karıştırması kadar umursamaz bir tavır ile cevap verdim.
"Simge sence  olmuş mu?"
"Abla diyeceksin, amaaaaan bence de olmuş,"
"Anne?"
"Güzel olmuş güzel kızım."
"Yok ya bence olmadı." Allah Allah! Manyak mısın Hazal? Hazal, bütün olumlu yorumları geri püskürtmüştü. Hepimizi elemişti. Son adaletli yorumumuzu da geri de bırakmıştık. Artık bundan sonra her şeye "olmuş" diyecektik. Hazal boku yemişti.
"Şunun 36 bedenini getirir misin?" Mağaza görevlisi derin bir iç çekti, buradaki dağlar yıkıldı yemin ediyorum.
"Az önce denediniz hanım efendi."
"Aa, peki bunun?"
"Onu da denediniz hanımefendi."
"Ama hiç güzel değilmiş bunlar, Moda tasarımcısı olacağım galiba. Halkın bana ihtiyacı var."
"Halkın daha fazla ruh hastalıklarına hastanesine veya psikoloğa ihtiyacı var."
"Ya da daha anlayışlı insanlara." diye söylendi mağaza görevlisi. Yanlışlıkla sesli düşünmüş olacaklar apar topar kıyafetleri toplayıp, yanımızdan ayrıldı.
"Hayır, ne istiyorsun ki sen? Şeyma Subaşı mısın sen, moda tasarımcıları sana çalışsın?" dedi, Simge. Birilerin daha sabrı kuruyordu anlaşılan. Benimde iflahım kuruyordu...
"Tabii, senin kıyafetlerin alındı. Söylenmeye başlarsın."
"Çocuğum mağazayı denemişsin, bu kadar da olmaz aa! Avm'de girilmedik mağaza bırakmadık. Hepsi bize küfür ediyor şuan." Annem, çantasından yelpazeyi çıkartıp sallamaya başladı. Annem de delirmişti. Annem bizim kırmızı çizgimizdi. Sınırı aştığımız zaman, bombardımana tutuluyorduk.

"Ay giyinmeyeyim mi ben? Kıyafetsiz mi kalayım? Çıplak mı sokağa çıkayım?" Hazal'ın vücudu kıyafetsiz, benim kelimelerim de kifayetsiz kalmıştı. Ne demek kıyafetsiz kalmak ne demek? Hazal'ın dolabıyla Afrika'nın Güney kıtasındaki insanları giydiririz be!

"Hazal çıldırtma beni, ya bir şey al ya gidelim!" Annem son noktayı koymuştu. Üç nokta da değildi tek noktaydı. Hazal yenilgiyi kabullenmişti. Mecbur artık bir şeyler alacaktı. Hepimiz heyecanla Hazal'ın cevabını bekliyorduk.
"O zaman iki veya üç kat aşağıda bir mağaza vardı, adını unuttum. Onlardan birinde bir şey beğenmiştim." Annemin tansiyonu şuan 12.8, Simge'nin sinir krizi tuttu, Hazal'ı boğmaya gidiyor. Bende hâlâ neden ikinci kardeşi istediğimi sorguluyorum...

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Where stories live. Discover now