Simge...

820 85 1
                                    

Bugün evde bir sessizlik vardı. Kız kardeşlerim ne kendi içinde koalisyon kurup kavga ediyor, ya da muhalefet kişi olan annemle tartışıyorlardı. İlginçti.

Bir şeyler atıştırmak için mutfağa girdiğim de; Simge, Hazal ve annem üçlüsü sohbet ediyordu. Ancak ortada şok geçirten bir durum varsa üç kişi birleşip, böyle ciddi bir şekilde konuşurlardı.

"Anne?"
"Aa, oğlum hoş geldin. Duymamışım kapı sesini. Aç mısın?" diyerek sandalyesinden kalktı.
"Ben fazla aç değilim de içinizden biri sohbete aç gibi. Yoksa böyle bir manzara görmem imkansız. Öldüm de cennette miyim yoksa?"
"Tövbe de oğlum, aa. Anne - kız sohbet ediyoruz işte." Yalan. Annem ve kızlar genelde anne - kız kavga ederler.

Masa içeriğini inceledikten sonra Simge'nin şiş gözleriyle göz göze geldim. Ardından başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Kaynar sudan değil de, Simge'yi öyle gördüğüm için yandım.

"Simge? Ne oldu ağabeyim sana?" Kimseden çıt çıkmıyordu. Her gün desibel rekor denemesi yapan insanlardan şimdi fısıltısı bile duyulmuyordu. Ürkütücü geldi tabii.
"Simge?"
"Ağabey aldatıldım ben..." Yalnız konuşma da bile, giriş - gelişme ve sonuç vardır. Simge şak diye sonucu söyledi. Bir dur, bir nefes alayım. Elimden yavaş yavaş sinirlenme imkanımı bile aldılar. Beş saniye de şok geri kalan saatler de sinirlenmem gerekiyordu anladığım kadarıyla. Şuan hangisi içinde olduğumun hiç farkında değilim. Sanırım şoktayım.
"Hayvan herif!"
"Adi!" Sanki Simge'nin konuşması için pusuya yatmışlar gibi hepsi bir ağızdan argo sözcükler kullanmaya başladı. Ben ise hala durumu algılamaya çalışıyordum.
"Nasıl yani?" Kız kardeşim bana şak diye 'aldatıldım' diyor. Ben 'nasıl yani?' diyorum. Sanırım şuan gerçekten şoktayım. Daha manasız ve mantık çerçevesi dışında bir cevap verilemezdi çünkü.

"Bir saat önce başka bir kızla kafede el ele gördüm. Başına yıktım ama o kafeyi. Rezil ettim onları." dedi Nazlı. Bir kepçe değildi operatoru değildi fakat eminim daha fazla yıkıma uğratmıştır o kafeyi. Adamları spatula ile kazıyarak çıkartmışlardır eminim.
"Ağabey, ne yapsam sevmedi beni... Her şeyi denedim, her şeyi yaptım." Simge'nin çaresizliğini bir sıfatta daha görmüştüm. Kendi sıfatım da. Betül sebepsizce gittikten sonra bende aynı şekildeydim. Çaresiz ve soru işaretleriyle.

"Her şeye rağmen kalbi senin için filizlenmemişse, toprağı sen değilsindir ağabeyim. Ayrıca merak etme, ben konuşurum onunla."
"Sen konuşma, ben konuşurum. Ağzına tüküreceğim o itin. Evimize aldık, yuvamızı açtık. Yediği kaba sıçtı, terbiyesiz. Arayacağım birazdan. Hayvan herif!"
"Anne..." Simge, ağlamaklı gözlerle 'anne' diye içten içe haykırınca içim burkuldu.

Simge ve Hazal doğduğunda babam: "Her şart ve koşulda onların yanında olacaksınız. Ruhsal yaralarını saramazsınız hatta bazen engel bile olamazsınız ama deşmeyin yeter. Arkasında olduğunu hissettirin kâfi." demişti. Ee, adam da haklı dört tane halam var. Bu işin profesyoneli olmuş. Anlıyor her şeyi.

"Kız sus, ağlama daha fazla! Benim kızımı ağlatacak çocuk daha anasından doğmadı. Ver Nazlı şu itin numarasını bana." Annem, öfkenin canlı versiyonu gibi oturuyordu sandalyede. Gidip, çocuğun saçını başını yolacak gibi hareketlenme vardı. Hatta çocuğu bulamazsa muhtemelen 'Senin yetiştirdiğin çocuğa da, sana da..." deyip, annesine de dalabilirdi. Şuan her şey olabilirdi. Ben babamın tepkisini merak ediyorum. Muhtemelen çocuğun oturduğu sokağı yakmakla başlar.
"Sıfır beş..."
"Kız, sokak ve ev numarasını!"
"Anne, beraber gideriz. Nazlı sen ablanla kal. Bir gidip görünelim bakalım, nesi eksikmiş karakteri mi sevgisi mi görelim."
"İkisi de!" diye çemkirdi Hazal.

Annemle beraber Cüneyt şerefsizin evinin önünde duruyorduk. İkimiz de derin bir nefes aldık.
"Ver bakayım bana şu haydarı!"
"Anne, ne yapıyorsun sen ya? Ben varken?"
"Oğlum, ben anasını sen çocuğu alacaksın. Tertemiz halledeceğiz bu işi."
"Adam mı öldürüyoruz, anne? Kendine gel."
"Ben kendime geleseye kadar kızıma inme gelecek."
"Dur ya, valide sultanım sakin ol. İn hadi,"

Arabadan ineceğimiz sırada koşar adımlarla Asuman arkamızdan geliyordu.
"Haruuuun!"
"Asumaaaan!"
"Nazlı ve Simge beni aradı, Dilek teyze kafayı yemiş dediler. Yeri tarif ettiler nasıl geldiğimi inan bilmiyorum." Heeeh, çok güzel. Aklı başında birini çağırmışlar sanki. Asuman hepimizden manyak. Bizi tutsun diye gönderdikleri kişi zaten sıkıntılı bir hatun.

"Ne oldu ki, anlatmadılar bana olayı. Hiçbir şey bilmiyorum ben."
"Aldatılmışşş, gül gibi kızım Simge'm aldatılmışşş. Çıkın dışarı, Huriye bozuntusu çık dışarı çıııık! Oğlun Cüneyt de çıksın, yıktırmayın bana burayı, çıkınnnn!"
"Ne? Simge mi aldatılmış?"
"Evet, ulan bari düzgünce ayrılıp gidip başka kızlarla fingirdeşseydin, hayvan!" Annem bir yandan bağırıyor, bir yandan hareket ediyor bir yandan da Asuman ile sohbet ediyordu. Ben ise hayretler içerisinde annemi arıyordum. Annem Betül'ün dönüp geldiğini, üstüne bir de evlenip çocuk yaptığını hatta benimle birlikteyken bir başkasından hamile olduğunu duysa boğar herhalde. Saçlarını yolup yedirir, bir de hiç usanmadan evlerini taşlardı galiba.

"Kapıyı çalmayı deneyelim," dedim.
"Ne kapı çalması ya? Siz bizim kızın gururunu, sevgisini çalmışsınız bizde kapınızı çalıp, oturup konuşalım mı diyeceğiz? Kırarım ben o kapıyı, kırarım! Açın ulan kapıyı!" Asuman dehşete kapılmış gibi çığrınıyordu. Evi taşlıyor manyak. Şeytan mı taşlıyorsun, bu ne? Ulan ağabey olan benim, benim ağız burun dalmam, benim çırpınmam gerekiyor. Sizin de beni sakinleştirmeniz gerekiyor. Ben nasıl bir tongaya düştüm? Ben niye sizi sakinleştirmeye çalışıyorum?

O sırada Cüneyt'in kız kardeşi kapıyı açtı.
"Ne oluyor ya? Evi başımıza mı yıkacaksınız?"
"Eveettt!" Annemle, Asuman bir ağızdan çığrındılar.
"Cüneyt ile o kılıksız anan nerede senin?"
"Ne diyorsun sen Dilek teyze? Büyüksün diye bir şey demiyorum ama ayıp oluyor bak."
"Desene ya, sen bir şey desene bak ben seni ne yapıyorum o zaman!" Asuman'a göz ucuyla baktım da şuan da 'manyak'tan başka yakışan bir kelime göremiyorum.
"Annem ile ağabeyim evde yok, birazdan gelirler. Gelin içeri ayran ikram edeyim, böyle olmaz. Belli ki yanlış anlaşılma var ortada." Kızın ismini bence yapıcı koymaları lazım. Ben bu durum da bile yapıcı olan kızı severim. Yapacaksın ya. Helal kız. Küçüksün müçüksün ama aferin sana. Annem ile Asuman utanmış olacaklar ki, hemen kabul ettiler.

Ayranlar içildi, Cüneyt yaklaşık sekiz yüz kere anıldı ve en sonunda beklediğimiz an geldi. Kapı çaldı. Cüneyt ve anası gözle görebileceğimiz mesafeye geldiler. Ben ayağa kalktım, Asuman da öyle. Annem ise rahatını bozmuyordu.
"Hoş geldiniz. Melek mesaj attı, anlattı durumu. Oğlumu da aldım getirdim. Durumu konuşalım, kapatalım diye."
Annem pat diye konuya girdi.
"Cüneyt? Yakışıyor mu oğlum sana? Yakışıyor mu? Biz sana emanet ettik, hıyanet ettin!"
Cüneyt'ten tek laf yok. Göz teması bile kuramıyor.
"Oğlum, konuşsana! Niye böyle bir bok yedin sen? Ne zorun vardı? Sevmiyorum dedin de, Simge mi zorladı ne oldu?" Cüneyt yavaşça bana baktı.
"Ağabey, Simge çok iyi bir kız. Seviyordum da. Ben aslında kafeye o niyetle gitmemiştim, çocukluk aşkım o benim. Normal, göreyim konuşayım diye. Ne olduysa o an oldu."
"Yine mi o kız? Yetti artık! O kız yüzünden ne kırılmadık kalp, ne de bakacak yüz bırakmadın insanda!" Cüneyt'in annesi tısladığında herkes susmuştu.
"Pişmanım ben,"
"Yok öyle pişmanım falan. Bir daha aynısı olmayacağı ne malum? Güvenir miyiz sana bu saatten sonra? Kız kardeşimin peşinde dolaştığını görürsem kırarım o beş para etmez bedenini. Akıllı ol, uzak dur."
"Biz sana anca bu saatten sonra güceniriz oğlum. Al şu yüzüğü de, uzak dur kızımdan. Duyarsam bu sefer burada taş üstüne taş bırakmam." Annem yüzüğü masanın üzerine fırlattı ve koluma girdi.
"Yürü kızım," Beni çekerken, Asuman'ı da unutmamıştı.
"Aşamayacağın yola girersen, aşılamayacak dert alırsın başına. Köylü köyüne şimdi. Hadi, uğurlar ola." Asuman da son noktayı koymuştu. Artık rahattık.

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Where stories live. Discover now