"Şeref anne karnında injekte edilse, sen virüs sanıp ölürsün."

1K 95 19
                                    

"En büyük derdim o olsa bile ben onu çekerim ama şuan en büyük derdim değil, en güzel manzara fotoğrafı çeker gibi çekiyorum." Asuman'a şöyle bir baktım. Hatta ağzım açık baktım. Hatta ve hatta o ağzımın açılış halinden Antalya'dan, Ağrı'ya tünel geçişi yapılır. Geçişler de "fesatlar giremez" diye bir pankart asılır, bu tünelden de Betül ve niceleri giremez! Yarrabi, bu ne güzel söz. Bu ne muhteşem kelime birleşimi... Bu nasıl harika bir laf sokmak! Aslan Asuş!

"Kişiden kişiye değişiyor tabii. Merhaba, ben Betül."
"Kalpten kalbe diyelim. Asuman bende, memnun oldum." Betül'ün, Asuman'a attığı bakışa tanık oldum. Lise dönemindeyken benden hoşlandığını söyleyen kıza da aynı bakışı atmıştı. "O benim, asla senin olmayacak" bakışı. Hâlâ aklımda. Kıza demişti ki; "Olmayacak biri için duygularını köreltme." dedi. Ben tabii Betül'den kızın saçını başını yolmasını beklerdim. O sıra Betül'ün gavat olduğunu bile düşünmüştüm. Semtin en manyak lisesindeyiz. Kızın biri benden hoşlandığını söylüyor ve Betül'ün verdiği tepkiye bak! Neyse ki sonradan anladım olayı. Okul çıkışı kızı sıkıştırmış hemde saçlarıyla beraber. Benim götüm kalkmasın diye kendini beş derslik gavat yerine koydu. Olsun. Hâlâ öyle. Sabreder, sabreder ve en son bombayı patlatır. Günün sonunda ne olacağını merak ediyordum doğrusu.

Betül'le el sıkıştık. Sıfır duygu. Nefret, kırgınlık bunlardan bile hiçbiri yok. Donuk bir ifadeyle sıktım elini. Uzunca kapının girişine baktım. Kocası görünür de yoktu.

"Kusura bakmayın, geciktim. Çocuğu anca uyuttuk."
Çocuk? Anca? Uyuttuk?
Çocuk?
Çocuk?
Çocuk?
Çocuk?
Çocuk?
Beynimin içinde yankılandı. Sanki boş bir topu odaya atmışlar da, her çarptığı yerde sekiz kere sekip tekrar başka bir yere çarpıyordu.
Masada, "Ooo, hayırlı olsun", "Çok sevindim Allah analı babalı büyütsün," gibi laflar uçuşuyordu. Ben ise kısık bir sesle, "Hayırlı olsun," diyebilmiştim. Asuman elimi tuttu. Hafifçe bir tebessüm ettim.

"Ya bende sizi hep Harun'la evlenirsiniz falan diye düşünmüştüm. Çoçuğunuz falan olur diye,"  dedi Sevda.

"Sevdacığım, sanırım bundan Betül'ün haberi yokmuş. Neyse ki, hatanın neresinden dönülse kârdır derler. İnsanın dönüm noktalarını bilmesi ve yaşaması çok önemli. Değil mi hayatım?" dedi, Asuman bana bakarak. Başımla onaylayıp, gülümsemeye çalıştım.

"İnsanlar bir defa hata yapar, bir kaç defa yapınca o hata olmaz." dedi, geriye doğru yaslanarak. Rahat görünüyordu. Bu tepkileri alacağını belliki biliyordu. İlişkinin yıllarından bahsediyordu şimdi de. "İlk ay gitseymiş, niye devam etmiş?" Demeye çalışıyordu. Yazık.

"Ay, ilahi. Lise zamanları işte, çocuktuk." dedi, Sevda olayı kapatmak istercesine. İzin verecek miydim? Hayır. Kaç yıl oldu hâlâ bana açıklama yapmadı Betül. Açıklama yapmadığı gibi çocuk yapmış. Bu kız hâlâ ne yapıp, yapmayacağını bilmiyor. Benim ne durumda kaldığım, neler yaşadığım Betül dahil kimsenin umrunda değil galiba.

"Anlayan ve anlaşılan herkesin gönlü kırılır, Sevda. Sen karşındaki çocuk diye onu ciddiye almazsan o çocuğun büyüyüp, büyürken de sana kinlendiği evreyi de ciddiye almazsın. Ne güzel ki, Betül gibi bir hata yapıp şuan çocuk yapmamışsın. Bakmayı bilmek önemli." dedim. İçimdeki kini ne tarafa kusacağımı bilmiyordum. Ne tarafa kan sıçratacağımı, ne tarafa haykıracağımı. Ulan ben kaç yıl boyunca ne müzik dinleyeceğimi bile bilemedim. Derdime çare olan, bir nebze azaltan hiçbir şey olmadı hayatım da. Uyku da bile rüyalarıma girdi bu sefilsizlik. Nereye dal diye tutunsam kırıldı. Şimdi susmak mı erdemlikti? Hissiz bir adam oldum ulan ben. Hissiz! Herkesin gülümseyip, mutlu olduğu şeyde pervasız oldum. Bunun hesabını kim verecek? Susan ağızlar mı? Hissizleşen yürekler mi?

Derin bir sessizlik oldu. Betül'e bakacak cesaretim yoktu. Asuman gerçekten nişanlım olsa belki güç alabilirdim. Ama değildi. Ve her zamanki olduğu gibi yine yalnızdım. Şu yanlızlığı şöyle tarif edeyim, hiçbir arkadaşınızın, hiçbir akrabanızın veya uzaktan tanıdığınızın olmadığı bir yere üniversite okumaya gidiyorsunuz. Etrafınıza bakıyorsunuz. Ne taş tanıdık, ne bina. Ne de sokaklar. Zaman geçiyor. Zaman bitiyor. Siz hala yalnız. Çevreniz genişliyor ama arkadaşlarınız varken bile yalnız hissediyorsunuz. En büyük yalnızlığın kalabalık içimde yalnızlık olduğunu anlıyorsunuz. Memleketiniz de, sevgilinizin elini tuttuğunuz, arkadaşlarınızla yürüdüğünüz sokağı görüyorsunuz sosyal medyanın bir ucunda. Bir arkadaşınız paylaşmış. Resme dokunuyorsunuz ve özlem acısı birden tüm parmaklarınıza doluşuyor. Kırılacak bir acı, aman Allah'ım. Elden ne gelir? Memlekete olan özlemin yanı sıra kişileri özlemek. Sen nasıl bir acısın? İşte böyle bir acı. İşte böyle bir yanlışlık pardon yalnızlık.

"Çocuğuma iyi bakmadığımı düşündüren nedir, Harun?"
"Geçmişte bir çocuğun gönlünü kırıp, onu gönülsüz ve ümütsiz büyümesine sebeb olman." dedim. Asuman öksürdü. Nişanlım sıfatını oynuyordu, sanırım "gavat değilim ben" demeye çalışıyordu.

"Neyseki o çocuk büyüdü, kendisi gibi kanayan yaralı bir yürek buldu. Yaralarını sarmadı, iyileştirdi. Şimdi daha mutlu, değil mi?" Keşke bu sözcükler gerçek olsaydı Asuman. Keşke.

"Kesinlikle, sevgilim." deyip, Asuman'ın elini öptüm. Ve beş dakika boyunca bakakaldım. O kadar gerçekçiydi ki cümleleri. Bir an olsun inanmak istedim.

"Sizin adınıza sevindim," dedi Betül.
"Neyseki benden daha iyilerini bulduğunu düşünmüşsün, iyi teselli ediyorsun kendini. Bravo. Ha, bu arada çocuk yapmak isterseniz, bakım konusunda benden tüyo alabilirsin Asuman. Kendimi bu konuda çok geliştirdim."

"Evlendikten sonra bile demiyor, kendisi alışık tabii böyle gayrimeşru durumlara."  O sırada masa da büyük bir sessizlik oluştu. Herkes o cümlenin, o sesin geldiği yöne doğru baktı. Ne? NE?

"Anlamadım, anlamadım?"

"Anlaşılmayacak bir durum yok, Haruncuğum. Seninle birlikteyken başkasından hamile kalmış. Bu her şeyi açıklıyor," dedi Asuman. Ben hala büyük bir şokun etkisindeyim. Nasıl ya? Nasıl olur? Ne demek hamile olmak? Ben bile tam anlamıyla elini tutamazken ne demek başkasıyla... Bir birliktelik? Hem de ten tene!

"Ne diyorsun Melda?" dedi, Sevda. Ardından Betül'e baktı. Betül, gayet rahat bir tavır sergiliyordu.
Melda? Melda? Aklım o kadar çok karmançormandı ki, bir sürü şey aklımdan geçiyordu. Kızı hatırlayamıyordum.

"Kinini kustun sonunda," dedi Betül. "Çok mu uğraştın bu daveti yaratmak için? Peki ya sen Sevda? Nasıl oyununa geldin?"

"Ben kocasının eski nişanlısıyım," dedi adının Melda olduğunu öğrendiğim kız. "Asıl oyun oynayan sensin kahpe. Herkesin hayatını mafettin. Sen nasıl yüzsüz bir orospusun ya? Hala nasıl başkalarına suç atıp, rahat olabiliyorsun? Bu karaktersizliğin kaçıncı seviyesi?"

Sevda şok. Ben şok. Masadakiler şok. Hatta Can'ın köpeği bile şok. Fakat Asuman rahat. Bahçe tarafında olduğumuz için sigarasını yakmış, olan biteni izliyordu.

"Kimseye açıklama yapmak zorunda değilim, bu sende dahil Harun. İstediğimi yaşarım; yaşadım ve bitti." dedi. Lisedeyken de böyleydi. Aklına gelen her şeyi yapar, kimseye hesap vermezdi. Bu yüzden yakın arkadaşı yoktu. Çıkar arkadaşı vardı. Kuzeniyle bile o kadar yakın değildi. Ki, bana dediğine göre çoğu kuzeninin adını bile bilmiyordu.

"Ayrıldık demek çok mu zor?" dedim, sertçe. "İnsanların duygularını nasıl bu kadar hafife alırsın sen?" diye ekledim.

"Benimle olma yanarsın dedim sana Harun."

"Lan bana bak, ateş olsan şu sigaramı bile yakamazsın. Hadi diyelim yaktın, seni küllük yapar bütün paketi üstüne söndürürüm. Çok karaktersiz gördüm, çok orospu gördüm senin gibi işini hakkıyla yapan bir kaşar görmedim. Anne karnında şeref injekte edilse virüs diye ölürsün sen. Ahlak seviyen oda sıcaklığının altında olan bir insanı karşıma geçip konuşmam bile. Şimdi ya siktir olup gidersin, gerçi sen sikilip gitmeye alışmışsın. O yüzden başka seçenek sunmuyorum sana. En iyi bildiğin şeyi yap ve siktir git." dedi, Asuman.

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang