Dolaptaki yarım limon yanlızlığı

846 89 9
                                    

Antalya'da oturan var mı? 😊

Tam on yedi dakika, on sekiz saniye ve on üç salise boyunca arabayı takip ettim. Büyük, cafcaflı bir şirketin önünde durdular. Ben ve anlamsızlığım baş başa kaldık. Öylece izliyordum. Sonra dan anladım ki, Nazlı ve Eda Hanım şuanki staj yaptığı şirketi beğenmemiş. Bu şirket ile anlaşma yapmayı düşünüyorlarmış. Şirketin müdürü de, Eda'nın kuzeni olduğu için şöförle gitmişler. Tabii ben durumu anlamak için ufak çaplı şirketi dağıtmış olabilirim ama olsun.
"Ağabey ne yapıyorsun ya? Bizi alacakları varsa da almazlar artık." dedi, Nazlı arabaya binerken.
"Kızım, demezler mi ağabeyi CEO, gidip başka şirkette çalışıyor diye. Bunu okul ayarladı diye sesimi çıkartmadım, bu ne şimdi?"
"Torpil derler, bir şeyler derler rahat edemem ben. Hem burası olmazsa mecbur orası olacaktı zaten bizim staj yaptığımız şirket bok gibi. Hem ilk maaşımla sana gömlek alacaktım ben. Hakkını kaybettin."
"Benim maaşıma göre mağazayı, senin maaşına göre bir gömlek alıyoruz. Öyle mi?"
"Hayır, ağabey. Artı olarakta sana 'kardeşine güvenme' konulu terapiste yollamayı düşünüyorum."
"Özür dilerim güzelim ama ben ağabeyim. Yani mecburum. Sende beni anla, kardeşlerimi güvende tutmak görevim."
"Neyse... Bizi artık bir kafeye bırakırsın. Hesaplar senden."
"Hayhay." Nazlı'nın tribini çekmek yerine gerekirse çeyrek maaşımı bırakırım. Ama sadece çeyrek.

Aklıma staj anım geldi... Dokuzuncu günü falandı. Daha toyum. Minik bir serçe kadar çelimsizsim. Dolaptaki yarım limon kadar bir yalnızlık var üstümde. Ne yapacağımı bilmiyorum, neye dokunacağıma emin değilim, kiminle samimi olmam gerektiğini kestiremiyorum. Delirmek üzereydim. Ben de altı tane stajyer öğrenci içinden gittim, uyuşturucu bağımlısı, manyak kötü bir mahalle de oturan, küfürbaz biriyle iletişime geçtim.
Hemen çektim belayı. Asla yadırgamam. Sorunsuz bir şekilde ayrılırsam kendime yediremezdim zaten. İlla bela olacak. İlk yurt dışı deneyimim de bile Bella diye bir kızla tanışmıştım zaten. Böyle seviyorum o harfleri, her daim yanımda.

Neyse. O çocuğun adı Haluktu. Bu Haluk bana uyuşturucuyu denetmeye kalktı, kabul etmedim. Ama nasıl kanım kaynıyor, nasıl merak ediyorum. Allah'tan güvendiğim birisi değildi. Bir de öyle olsa şuan bağımlılıklardan bağımlılık beğenirdim çünkü. Bir Kayserili edasıyla denetmeye kalkıyor. "Ayağın alışsın, al bu benden" diyor. "Bak bir dene, pişman olmayacaksın sana benden hep indirimli" diyor. "Bugün canın mı sıkkın senin? İç şunu bak dalgana" diyor. "Zaman geçmiyor değil mi? Bak bana, benim günlerim üç saat sanki" diyor. "Bir sorun çıkarsa aynen gelip getiriyorsun," dedi bir ara. "Manyak mısın oğlum? Kanımı mı çıkartıp getireyim sana," dedim. "Kan çekiyor haklısın" dedi. Çok şaşırdım doğrusu, geri zekalı olması doğuştan gelen bir özellik mi, yoksa sonradan mı bu kadar çaba gösterdi, hayret ettim. Her gün, her saat, her saniye ısrarları arttı. Bende artık dayanamadım. Daldım buna. Allah ne verdiyse daldım. Ama o zamanlar Allah vermemiş; almış sanki. Elli beş kiloydum.

Müdürün yanına çıktık.
"Oğlum ne bu halin?"
"Siz birde onu görün," dedim. Diğer çocuk getirildi. Hiçbir şey yok. E, dayak yedim. Her zaman atacak halimiz yok. Elli beş kiloydum ben ufacık tayfunda yürümüyorum bile rüzgarlar beni ittiriyordu. Çocuğun uyuşturucu bağımlısı olduğunu, sürekli denetmek için baskı kurduğunu söyledim. Çocuk ışık hızından daha hızlı bir şekilde, işten kovuldu, okuldan atıldı, ailesi sırtını döndü, sözlüsü ayrıldı şuan hâlâ beni öldürmek için arıyor olabilir. Halka açık bir yerde satıcılık yapmaya kalkıyor, suçlu ben oluyorum Allah Allah. Asla bir pazarlamacı olamayacağı buradan belli. Bir nevi iyilik yapıp, eksiklerini göstermiş gibi oldum.

Şirkete geldiğimde, Asuman kağıtlarla boğuşuyordu.
"Bak, bak. Şu kağıt kaçmış elinden, al onu da boğ."
"Dalga geçme Harun... Harun Bey. Alışmaya çalışıyorum."
"Ne güzel bey diyorsun sen öyle, geleceğe hazırlık mı yoksa?"
"Allah korusun, başka bir şirket üssü anlamı varsa onu söyleyeyim."
"Yoo, böyle iyi. Beş yıla kalmaz Harun kelimesini çukartırız, sadece bey kalır."
"Çok beklersin."
"Asıl sen çok beklersin kızım. Benim gibi birini almak kolay mı? Ama vermek kolay, ehehe."
"İğrençsiniz Harun Bey ayrıca da sapık. Şuan yoğunum daha sonra espirilerinizi duymak isterim ama. Malum zeka yalınızı belli ediyor."
"Kolay gelsin, Asuman Hanım. Elinizden kaçırmayın hiçbir kağıdı."
"Haruuun!" diye bağırırken kapıyı kapatmıştım. Seviyorum bu kızla uğraşmayı.

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Where stories live. Discover now