Yengeç abazalar!

574 64 9
                                    

Uzun bir zaman yazmamıştım... 12 bindeydi. 🤪 Benimde açıkcası moralim bozuldu ve yazmaya devam edememiştim... Ruhum incildi anlıyor musunuz? 😅 Şimdi de çok yüksek bir rakam değil, farkındayım ama 22.000 insana ulaşmak ne demek?! 🥰 Hadi yavaştan yükselelim.  😍

Otelin ikram da bulunduğu minik duş jellerini harmanlayıp vücuduma sürdüm. Sonuç olarak şirket bu kadar masrafta bulunmuşsa; etinden, sütünden, şampuanından, jellerinden, yemeğinden Rus kızlarından... diye sıralarken kapım hunharca çalmaya başladı. Kapının dili olsa, "Presleme işleminde bu kadar dövülmedim," deyip dava açabilir. Kapının arkasındakine 'çok kaşındı' diyerek ıslak vücudumu kurutmadan, belime havluyu sarıp çıktım. Kapıyı açtım.

"Aayyy, bune be?!" Asuman gözlerini elleriyle kapatmış, çığlık atıyordu.
"Etkilendin değil mi?"
"Neden giyinmedin, nedeeen?"
"Duştaydım çünkü Asumancığım. Alacaklı gibi kapıyı çalmasaydın sende. Benden şuan için ancak vücudumu alabilirsin diye bende istediğini vermeye geldim. Böyle geldim."
"Yarım saattir seni arıyorum." dedi, telefonundaki cevapsız aramaları gösterirken. On beş cevapsız arama! On beeeş!

"Sessizdeydi yavrum. Ve gördüğün üzre seksi vücudumu temizlemem gerekiyor."
"Sen önce zihniyetini temizle, pislik! Ben aşağı havuza gidiyorum. Seni de çağıracaktım ama duştan sonra havuz... Biraz tuhaf olur. Başka planların var galiba?" Çakal Asuş'a bak. Ağzımdan laf almaya çalışacak. Ben güzel bir kahvaltıdan sonra sosyal alanda göz zevkimi tatmin etmeye gideceğim. Ne yapayım havuzu? Herkes her yerde bikinili zaten.  Bizim evde de havuz var çok aramıyorum bu tür durumları. Hiç unutmam, çok küçükken Devrim'le beraber PetShop'a gitmiştik. Tam olarak yirmi bir tane balık alıp, havuza atmıştık. "Kocaman akvaryumumuz oldu" diye de mutlu olmuştuk. Her gün azar azar yem atıyorduk. 21 tane balığı birden alınca, PetShopçu amca bizi kollarımızdan tutup, "Çok yem verirseniz hepsi ölür." demişti.

Biz kâle almadık. Nasıl alalım? Devrimle günde iki ekmek yiyorduk. Hatta Devrim bazen üçlüyordu. Bu dört ayda bir fırın yapar. Babam en sonunda Devrim'i sevdiği işi, daha doğrusu yemeyi sevdiği bir işi yapsın diye fırına, Salih Amca'nın yanına çalışmaya vermişti. Gelirinden daha fazla ekmek, simit, poğaça gömünce Salih Amca, Devrim'i fırıncı küreğiyle dövüp, kovmuştu Devrim'i. Vay hayvan vay ya. Her gittiği yerde herkesi sömürüp, ekonomisine zarar veriyor çocuk. Hayattaki nadir başarılarından birisi.

Neyse. Ailemizi hunharca batırıyorduk. Diğer kardeşlerimizin hakkını da yiyorduk. Asla gocunmuyorduk, üzülmüyorduk. Arsızdık, şerefsizdik. Baktılar böyle olmayacak, hak tanımıyoruz bize özel ayrı tencere de yemek yapılmaya başlandı. Adamı asla sallamadık yani. Baktı adamcağız bu iki velet geri zekalı, insan gibi anlatılan bir şeyden anlamayacak saniyesinde başka bir taktik geliştirdi.
"Elli liranız çöpe gider" dedi.
Bizde hemen aydınlanma oldu. Ay gibi saçıldık. "Tamam ağabey, tamam güzel ağabeyim" deyip adamın elini - eteğini öptük. Demek paramız boşa gidecek? Kaldıramayız bunu! Neyse, günler günleri kovaladı. Kimse balıkların orada olduğunun farkında değil. Babam arada pencereden bakıp, "Çok kirlenmiş" deyip içeri geçiyor, annem, "Ne gerek vardı havuza? Kimse kullanmıyor. Hep boşa masraf." deyip bulaşık yıkıyor. Ablam da, "Arkadaşlarımla havuz partisi vereyim bari," diyordu. Biz tabii bunu da kale almadık. Taa ki ertesi gün kızların çığlıyla uyanana dek. Bende diyorum daha aşağı inmedim, nasıl çığlık atabilirler? Bu balıktan korkan ileride kocasından da korkar. Biz de sanırım biraz büyük balık almışız. Görgüsüzlüğümüz her yerde. Çok göze batmışlar haliyle. Babam ve annem bizi o gün dövmedi. Ertesi günde dövmedi. Sanırım sebeb bulamadılar çünkü haklıydık. Kocaman bir havuzumuz vardı, biz de yedi yaşında ve geri zekalı iki çocuktuk. Ablam ve arkadaşları 7 ay boyunca terapi gördüler. Ablamın arkadaşları ilk haftalar da duşa bile girememişlerdi.

Annemle babamın evde olmadığı, ablamında asla yemek yapmadığı gün biz de o balıkları kızartıp, yedik.  Annem ve babam dan da dayak yedik tabii, "Hayvan oğlu hayvanlar. Buna ses etmedik, bu ne?! Cani katiller! Siz aç kalırsanız bizi de yersiniz!" Gibi cümleler hava da uçuşuyor, ardından tekme, yumrukla bize dalınıyordu. Hayırlısı. Buda böyle bir anımdır.

"Sen git Asumancığım. Ben buralardayım,"
"Tam olarak buralarda mısın?" dedi, odanın içini parmağıyla göstererek.
"Hayır, canım benim. Beni bulmak istersen Rus kızların bol olduğu bölgelere git." Gözlerini devirip gitti Asuş. Ne yaptım gene ya? Sapık demekten bıktı bence. Onlar da bana pas veriyor hem. Gavurlar memleketlerinde de sürekli bir kışlık giyinme sendromu yaşıyorlar. Açılıp saçılmak istiyorlar. O fizik ortaya çıksın istiyorlar. Bende haliyle değerlendiriyorum. Bir yatırım uzmanı edasıyla bakıyorum hepsine. Yatıracaklarımla gidip tanışıyorum. Olay bu yani. Zaten yarın geri döneceğiz. Şirketimizin asla bizi tatile götürmek, yok efendim dinlememizi sağlamak gibi bir amacı yok. Adamlar üç gün verdi bir de üstüne yazılı beyanneme göndermiş. "Üç günü aşmasın" yazılı. Adamları ikna etmemizin süresi bile çok kısıtlı. İkna edemezsek otel masraflarıyla beraber bizi dış kapıya koyarlar. Aç gözlü şirket yöneticisi...  Dur ya. Yönetici benim. Bu maddeyi de ben ortaya çıkarttım. Bence gayet mantıklı. Sonuçta iş ayrı bir olay tamamen.

Saçlarımı fönlerken, dışarının eşsiz manzarasını izleyeyim dedim. Sonuç olarak havuz manzaralı oda daha pahalı. Yararlanmasını bilmek lazım. Of of of of; hatunlara bak, sarışını, esmeri, kızılı, buğdayı, yanmış buğdayı, Asuman'ı.... Asuman'ı?! Asuman'ın bir elinde kokteyl, diğer elinde ikram koktetyli. Asuman'ı kapacaklar! Kıskaçlara bak, yengeçlere bak! Bekleyin lan beni!

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Where stories live. Discover now