24. Bölüm

796 90 152
                                    

Satırlar arası güzel yorumlarınızı ve oylarınızı heyecanla bekliyorum. Profilimi takip ederseniz çok sevinirim.

☆☆☆☆☆☆


Hani zenginler böyle lüks yerlerde yemek yer, pahalı kıyafetler giyer ve şatafatlı villalarda oturur ya... Dizilerde öyle görüyoruz. Fakat o sadece Aksel Aras ve patroncuğum için geçerliymiş. Ne bileyim ben Şerafettin denen herifin de kaliteli bir yaşam sürdüğünü sanıyordum. Hem zaten yavşak bir tipi de vardı. Gününü sürtüklerle pavyonlarda geçirdiğini zannetmiştim. Doğal olarak buluşmak içinde beş yıldızlı bir otelin restoranını tercih edeceğini düşünmüştüm. Lakin gönderdiği konum resmen ormandı! Tövbe tövbe... Dağın başında ne bok yiyeceksek?! Taksiden inince tırsmıştım da biraz. Çünkü son model arabasına Polat Alemdar havasıyla yaslanmış, arkasına da en az yirmi adam dizmişti. Bu sapık bana, burada tecavüz edip gebertse kimsenin ruhu duymaz anasını satayım. Niye geldiysem?! 

"Selam güzelim."

"Merhaba." derken çekingenliğim yüzümden belli oluyordu. Benim aksime o gevşekçe sırıtıp "Mirza'nın korkup da seni yollayacağını tahmin etmemiştim hiç." dedi.

Yaslandığı arabasından doğrulup bana doğru yaklaşırken ürkekçe etrafta gözlerimi gezdiriyordum. Haklı olabilirdi. Çünkü gerçekten kötü bir ambiyansa sahipti. Filmlerdeki seri katiller gibi...

"Şey aslında direk sadede gelsek?"

"Ne acelemiz var canım..." diye mırıldanırken elini saçıma sürmüştü. Ucuna parmağını dolamasıyla birkaç adım geriledim. Alacağınız olsun Mirza Bey!

"Şşt... Korktun mu? Merak etme korkması gereken sen değilsin, o piç patronun."

Sessizce yutkunurken "A-Anlamadım?" diye sordum. Ne derdi vardı ki onunla? 

"Mirza itine söyle, ihaleden çekilecek! Yoksa sadece kendinin değil, çevresindeki herkesin işini bitiririm!"

Birden gürlemesiyle beraber yerimde sıçrarken şu boktan ihalenin neden bu kadar önemli olduğunu düşünmeye başlamıştım. Vazgeçse ne olurdu ki? Sonuçta zenginlerdi. Bir proje mi koyacaktı ona?! Hep bencilliktendi işte. Hırs bürümüştü hepsinin gözünü. Canlarına mahal olunca gelecekti akılları başlarına. 

"Tamam mı?!"

Başımı 'Evet.' anlamında sallarken "Güzel." diye söylendi. Ve arkasındaki korumalardan birine dönerken "Bayanı evine bırak." diye emretti.

"Ben gider-"

Gözlerime sertçe baktığında birkaç kez kırpıştırdım. "Pekala..."

Zaten mal gibi boşuna tek başıma dönebileceğimi söylemiştim. İnin cinin top oynadığı bu yerde nasıl taksi bulacaksam?! 

Adam 'Buyrun.' der gibi arabayı işaret ettiğinde, arka kapıyı açıp koltuğa geçtim. O da şoför koltuğuna oturduğunda Şerafettin denen keko el sallıyordu. Birde sırıtmıştı. Zaten ağzında kalan üç beş dişte sapsarıydı. İster istemez kıkırdarken koruma aynadan ters bir bakış attı. Omuz silktim. Tipi çok komik ne yapayım?


☆☆☆☆☆


Yaklaşık yarım saat sonra falan araç mahallenin girişine geldiğinde "Ben burada inebilirim." dedim. Sokağa girmese iyi olurdu. Hem zaten evimi öğrenmelerini de istemiyordum. Başta itiraz edecekti ki "Lütfen." dememle başını sallayarak müsait bir yerde durdu. Teşekkür ettikten sonra arabadan indim. Allah'tan kimse görmemişti. Semt küçük bir yer olduğundan hemen adımız çıkıveriyordu çünkü. Sonra açıkla açıklayabilirsen... Bıkmıştım dedikoducu teyzelerden.

"Nereden geliyorsun sen?!"

Birden kolumu tutarak beni kendine çeviren Aksel'i görmemle baş parmağımı damağıma götürüp geriye doğru ittirdim. "Korktum ya."

"Söylesene kim bıraktı?!"

Sanırım kıskanmıştı. İnat ediyordu çünkü sorusunda. Kızgındı da ses tonu. Fırsatını bulmuşken en iyisi biraz gıcıklık yapayım...

"Sana ne?!" derken kolumu ellerinden kurtarmıştım. Önden ilerlemeye başladım. Arkamdan verdiği sıkıntılı nefesi duyabiliyordum. Bir anda ne olduğunu dahi anlayamadan beni eski ve kullanılmayan bir evin bahçesine çekip, ağaca yasladı. Neyse ki burada kimse göremezdi bizi. Fakat sevmiştim bu sinir etme işini.

"Minel beni delirtme! Kimin arabasından indin lan?!"

Cevap vermedim. Zaten dibime sokulmuştu. Sadece "Geri çekil azcık." diye homurdandım. Bedenini bedenime yaslamıştı ve neredeyse ağzıma girecekti. 

"Niye? Sevgilim değil misin?"

Oflayarak göz devirirken "Şerafettin denen adamla buluşmak zorunda kaldım." diye kısaca açıkladım. "Mirza'nın işi varmış, beni gönderdi."

Kaşları çatılırken sesli bir küfür savurdu. "Sana bir şey yaptı mı peki?"

Başımı olumsuz anlamda salladığımda sımsıkı sarılmıştı. Oha! Gerçekten paniklemişti. Bunu "Bir daha bana da haber veriyorsun." derken ki ses tonundan çok net bir şekilde anlamıştım.

"Hı hı..." diye mırıldandım. Çok mutlu olmuştum. Endişelenmişti çünkü. Bu beni düşündüğü ve önemsediği anlamlarına geliyordu.

Belimdeki eli orayı okşarken kafamı göğsüne yasladım. Saçlarıma bir öpücük bıraktı. Acaba gerçekten beni sevmeye mi başlamıştı? Gülümsemeden edemedim. Hayatımda ilk defa bu kadar mutlu ve huzurlu hissediyordum. Bana birisi değer vermişti!

"Neye kıkırdıyorsun sen?"

"Hiç..." derken gözlerinin içine baktığımda gamzelerime bastırdı dudaklarını. Bu kadar sarmaş dolaş olmak bana bile yabancıydı. Fakat umursamadım. Onun nasıl bir adam olduğunu biliyordum. Özelliği öleydi. Karakteri buydu yani. Çevremdeki herkes gibi o da sapığın tekiydi.

"Güzelim, zaman geçiyor farkındasın değil mi? O belgelere bir an evvel ulaşman lazım."

Ve işte... Büyü bozulur. Sanırım bir kez daha yanıldım. Ne sanıyordum ki? Aptalın tekiydim. Gerçi, buna da şükür. Hiç yoktan iyidir. Öyle değil mi?



Bölüm nasıldı?

Yorumlarınızı ve görüşlerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Profilimi takip etmeyi unutmayın.

İnstagram Hesabım: aleynaozgul1



her yıldız bir gün söner.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin