2. Bölüm

3.3K 268 351
                                    

Satırlar arası güzel yorumlarınızı ve oylarınızı heyecanla bekliyorum. Profilimi takip ederseniz çok sevinirim. 

Multimedia: Minel (Tiera Skovbye)

☆☆☆☆☆


Ertesi gün üzerime atlayan iki bebekle kanepeden yere düşmem bir oldu. Her sabah böyle uyandırmasalar olmazdı zaten! Hayatım boyunca bir kez bile alarmın sesiyle kalkmamıştım. Sabahları ablam ve Ceylin üzerime hoplar ya da yastıkla vurarak uyandırırlardı. Hadi yavru tilki neyse de diğeri?! O koca bebek hiç büyümemişti!

"Abilerin en yakışıklısı."

"Kardeşlerin en tatlısı."

İkisinin de aynı anda sarf ettiği iltifatlarla kocaman bir gülümseme yerleşti suratıma. Birini sağ omzuma, diğerini sol tarafıma çektim ve ikisinin de şakağına en sulu öpücüklerimi bıraktım. Bunu sevmediklerini elbette ki biliyordum fakat onları sinirlendirmek hoşuma gidiyordu.  Ama bu gün Ceylin'de ekstra bir mutluluk vardı sanki. Normalde de gülerdi ama şuan da ağzı kulaklarındaydı neredeyse.

"Ne oldu fıstık? Ne bu neşe?"

"Artık okula gitmeyeceğim."

Bu dediğiyle kaşlarım çatılırken ablama baktım. O ise derin bir nefes aldıktan sonra Ceylin'i yatağa oturttu. Sakin ama kararlı bir ses tonuyla "Ablacığım anlamıyor musun? Sen artık koleje gitmeyeceksin. Ama eğitimine kaldığın yerden devam edeceksin." Dediğinde yavru tilki, bıkmışcasına yanaklarını şişirdi. Komik olansa henüz birinci sınıftı. Daha önünde çok uzun yıllar vardı. Parmağımla yanağına vurduğumda nefesini bıraktı. Bunu yapmamı seviyordu.

"Tamam ama abim götürsün okula."

"İyi... Hadi çıkın siz. Üstümü değiştirip geliyorum bende."

Onlar odadan çıkarken telefonuma baktım. Saat daha yedi buçuktu. Ben bile öğleden sonra giderken şirkete, onların karga bokunu yemeden kalkması... Acaba kim, nasıl kabul ettirmişti insanlığa, sabahın köründe kırk kişi bir araya gelip ders işlemeyi?!

Aptal, o yüzden kaybettin ya holdingi!

Banyodaki işlerim bittikten sonra üzerime siyah pantolon ve beyaz tişörtümü giyip birkaç dakika aynanın önünde oyalandım. Genelde renkli kıyafetleri severdim fakat bu gün içimden böyle gelmişti. Sonra gözüme masanın üzerine duran cüzdanım çarptı. İçinde yüz lira belki vardı belki de yoktu. Oysa ben hep binliklerle gezerdim. Sıkıntılı bir nefes verdim. Sorun kendim değil, ailemdi. O yüzden acilen iş bulmam gerekiyordu. Biliyordum, alışamazlardı bu hayata. Yapamazlardı burada.

Odadan çıktığımda burnuma dolan yemek kokusuyla yüzümü buruşturdum. İnşallah kıyafetlerime sinmezdi! "Ceylin, hadi abiciğim yediysen gidelim."

"Sen aç değil misin?"

"I-ıh."

Aslında yalan söylemiştim. Yani üzülmemesi için böyle demiştim. Koşarak yanıma geldi ve elinde tuttuğu çantayı bana uzattı. Her zamanki gibi şu saçma şeyi yine bana taşıttıracaktı. Göz devirerek pembe Barbieli çantayı tek omzuma aldım ve elini tuttum. Hayır anlamıyorum bu saçma şey neden kızları temsil ediyordu ki? Bok gibiydi resmen rengi. 

"Yürü bakalım."

Ayakkabılarımızı giyip evden çıktığımızda köpeklerden başka bir şey yoktu sokakta. Yavru tilki bacağıma yapışa yapışa yürürken korkmuştum bende biraz. Çünkü bazılarının cinsinin kurt olduğunu düşünüyorum. Hele birkaç tanesinden akan iğrenç salyalar... Aman Tanrım, kesin kuduzlardı! Havladıklarında ağzımdan çıkan küfre engel olamazken Ceylin iyice bana sokuldu. "Abi..."

her yıldız bir gün söner.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin