15. Bölüm

1.2K 132 46
                                    

Satırlar arası güzel yorumlarınızı ve oylarınızı heyecanla bekliyorum. Profilimi takip ederseniz çok sevinirim.

☆☆☆☆☆


MİNEL'İN ANLATIMINDAN...

Dudaklarımızın arasında kısa mesafeler varken gözlerini zar zor oradan uzaklaştırdı ve "Olamaz..." diye mırıldanarak üzerimden çekildi. Kısaca "Pardon." Diye geçiştirdi ve normal bir şekilde oturdu. Bense öylece bakakalmıştım. Neyse ki hemen kendimi toparlayıp doğrulabildim. O esnada Aksel'de masanın ucundaki suya uzanıp almış ve kafasına dikmişti.

"Aksel, ben sana bir şey soracaktım aslında?"

"Sor..."

"Şerafettin kim?"

Kanepede uyuyan Buğra'nın gözleri bile açılmıştı. O ise birden öksürmeye başladı. Sanırım su genzine kaçmıştı. Sırtına bir iki kez hafifçe vurduğumda düzelebildi. Niye herkes bu adama karşı garip tepkiler veriyordu ki? Önce Mirza çıldırmıştı, şimdiyse...

"Bana bak sakın o şerefsizin yanına yaklaşmasına izin verme!"

Sinirli bir şekilde bardağı masaya fırlatırcasına bıraktı ve elini saçlarının arasından geçirdi. Herkeste bir atar...

"Neden?"

"Çünkü o adam itin teki!"

Ben hala anlamazken Buğra'da yattığı yerden doğruldu ve stresli bir nefes verdikten sonra Aksel'e ters ters bakmaya başladı. Sanki altında 'Ben sana söylemiştim.' der gibi bir şey yatıyordu. Allasen bu gözlerle konuşma işini benden başka anlamayan var mı?

"Şerafettin bizim iflas etmeden önce Mirza'ya karşı kullandığımız piyonumuzdu. Gerçekten tehlikeli bir adam ve birazda nasıl desem... Sapığın teki. Muhtemelen sana asılmaya falan kalkacaktır. Her şeye karşı dikkatli ol tamam mı?"

Buğra'nın ne demek istediğini az çok idrak edebilmiştim. Çünkü ben bu duruma alışkındım. Kendimi övmeyi hiç sevmem (!) ama taş gibi kızım sonuçta.

Onaylar anlamda başımı salladığımda saate kaydı gözüm. Epey geç olmuştu. Baran'dan azar işitmemek için çantamı aldım ve ayaklandım.

"Neyse, ben kalkayım artık."

"Biraz daha kalsaydın, bırakırım seni."

Buğra'nın bu kibarlığına karşı göz deviren hödük Aksel, arabanın anahtarını masadan aldı ve "Yürü." Diye emretti. Bu kadar ego, öküzlük ve yakışıklılık bünyeye zarar değil miydi acaba?

Arkasından ilerlerken dışarı çıktı ve heme karşıdaki asansöre bindi. Bende tam geçecekken ayağımın takılmasıyla dizlerimin üzerine yapışıyordum ki Aksel'in belime dolanan kolları buna engel oldu. Ne kuvvetli refleksleri vardı ama...

"Dikkat etsene kızım!"

Bunu gözlerimin içine bakarak söylemişti ama ben farklı yerlere odaklanmıştım. Bir günde iki kez kaymaması gereken tarafa kaymıştı gözlerim.

"Şey... Pardon." Diyerek geri çekilmeye çalıştım ama bırakmadı. Belki de tuttuğunu bile fark etmemişti. Birkaç saniye sonra yutkunarak kollarını ayırdı. Bir an boşluğa düşmüş gibi olsam da hemen toparlandım. Giriş katın tuşuna bastı. Aramızda hafif bir gerilim hakimdi. Açıkçası susmayı tercih etmiştim. O da tek kelime etmiyordu.  Asansörün kapısı otoparka açıldığında ikimizde sessizce arabaya bindik. Bu yakınlaşmalar son zamanlarda biraz fazla olmaya başlamıştı sanki...

her yıldız bir gün söner.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin