31.Bölüm

17.4K 1.6K 548
                                    

(Taehyung)

Jeju Adası'nda geçirdiğimiz kısa zamanın ardından nihayet evimize döndüğümüzde akşam yemeği için kurulan masa ve sabırsızlıkla bizi bekleyen babam ile karşılaştık.

Jungkook ve Ji Eun yolda uyuyakalan Jung Ho'yu odaya çıkarıp, rahat bir şeyler giydikten sonra geleceklerini söyleyerek yukarı çıktığında, Danbi ve Bong Cha ile birlikte yemek masasına geçtik. 

''Nasıl geçti bakalım haftasonu tatiliniz?''

 Düşününce, Danbi ile birlikte geçirdiğim her vakit benim için değerli hale gelmişti. Hislerimi tam olarak dile getirememiş olsam da ondan hoşlandığımı itiraf etmiştim ve sonucunda Danbi'nin de bana karşı boş olmadığını anlamıştım. Buraya kadar her şey güzeldi.

Park Jimin'in kız kardeşime karşı ilgi duyduğunu öğrenmem beni bir miktar tedirgin etmişti. Elbette zamanı geldiğinde Bong Cha'nın da kalbini birine kaptıracağını biliyordum fakat sanırım bu ani haber ile birlikte onun henüz gözümde büyümediğini fark etmiştim. 

Park Jimin'i çok iyi tanımadığımdan bir miktar endişe duysam da onun samimi olduğuna inanıyordum. En azından benim gibi kız kardeşine önem verdiğini ve Bong Cha'ya karşı gerçekten ilgi duymadığı halde böyle bir işe kalkışmayacağını kestirebiliyordum. 

Düşüncelerimden sıyrılmama sebep olan Danbi, babama deniz havasının kendisine ne kadar iyi geldiğini, oldukça güzel vakit geçirdiğimizi söylerken oldukça neşeliydi. 

''Hep beraber bir şeyler yapmanıza çok sevindim.''

Babamın kurduğu cümlesinin ardındaki anlamı fark edebiliyordum. Ben, Jungkook ve Bong Cha uzun zamandır birlikte takılmıyorduk. Bong Cha'ya her halükarda yakın olsam da Jungkook ile aramızdaki mesafe henüz çözülüyordu.

''Açıkçası ben pek sevinemedim. Küçücük bebeği hasta edecekler.''

Üvey annemi duymazdan gelmeye çalıştığım sırada Jungkook ve Ji Eun da bize katılarak masadaki yerlerine geçti.

''Merak etme anne, Taehyung Hyung ona sıcak bir ortam hazırlamıştı'' diyen Jungkook iştahla tabağındaki pirinç kekini ağzına attı. 

Jungkook ile ne zaman yakın olsak bir şeyler ortaya atarak bizi ayrıştıran Bayan Kim'i görmezden gelerek yemeğimle ilgilenmeye devam ettim. Onun olduğu her ortamda geriliyordum bu yüzden de Danbi ile birlikte bir an önce kendi evimize çıkmak istiyordum. 

......

''Yeontan-ahh!''

Odamıza girer girmez bize doğru koşuşturan minik köpeğimizi kucağına alan Danbi yüzünde kocaman bir gülümseyiş ile birlikte onu sevip okşamaya başladı. Onun gülümseyişi, etrafa pozitif bir enerji yayıyor ve ben de bundan nasibimi alıyordum.

''Biraz da ben seveyim, özledim.''

Danbi gülümseyerek birkaç adım geri gitti.

''Önce gidip Bong Cha ile konuşmalısın.''

Derin bir nefes alıp, dudaklarımı ıslattım. Önce bu konuyu Jimin ile konuşmak istiyordum. Kız kardeşimi üzmeyeceğine dair bizzat söz almalıydım.

''Danbi, söz veriyorum birkaç gün sonra konuşacağım.''

Konuşmam gereken şeyler ne çok birikiyordu. Yine aklıma Ok Mi ile de konuşmam gerektiği gerçeği gelmişti. Yarın Kore'ye dönmesi gerekiyordu ve umarım yarın konuşmak için zamanı olurdu.

''Yemekte de üzgün görünüyordu, gidip ilişkilerini sorun etmediğini söylemen gerekir.''

Danbi merakla bana bakmaya başladığında derin bir iç geçirip, başımı olumsuzca iki yana sallayarak güldüm. 

''Sorun etmediğimi söylemedim Danbi.''

''Sorun ettiğini de söylemedin ama.''

Başını hafif yana eğerek, meraklı bakışlarını gülümseyerek bana diktiğinde kalbimin yumuşadığını hissedebiliyordum. Kendimi bildim bileli bir kadının bakışlarına ilk kez yenik düşüyordum. 

''En azından önce abin ile konuşmam gerekiyor.''

Danbi'nin yüzündeki gülümseyiş derinleşirken, usulca başını sallayıp kucağındaki Yeontan ile birlikte ilerleyip renkli mindere oturdu. Hemen yanında duran mama kabını doldurduktan sonra Yeontan'ı son kez okşayıp yerinden kalktı ve hala ayakta durmaya devam ettiğimi görünce aramızda birkaç adımlık mesafe bırakıp durdu.

''Neden bir yere oturmuyorsun?''

Bende akıl mı bırakıyordu? Danbi sorana kadar öylece onu izlediğimi bile fark edemiyordum!

''Onun yerine biraz balkona çıkalım mı?''

Danbi başını belli belirsiz salladığında, yatağın üzerinde duran poları kolumun altına sıkıştırıp önden giden Danbi'ye yetiştim. O, demir parmaklığa tutunup soğuk havayı için çekerken arkasında durup poları açtım ve kollarımla birlikte poları da ona sarıp bedenini kendime doğru çektim. Sırtı göğsüme yaslandığı vakit, rüzgarın bana getirdiği kokusunu içime çektim. Karnında duran ellerim yüzünden nefes almayı bırakıp kaskatı kesildiğinin farkındaydım ve bu durum beni fazlasıyla eğlendiriyordu. Onun da benim kadar etkilendiğini anlayabiliyordum.

''Nefes almayı dene'' diyerek kulağına doğru fısıldadığımda kollarımdan kurtulmaya çalışmasına müsaade etmedim. Onu daha sıkı sararken gülüşümü engelleyemedim. 

''Çok kötüsün, Kim Taehyung!''

''Çok tatlısın, Kim Danbi!''

Başımı biraz daha yana eğip gülümsediğini gördüğüm sırada Danbi beline sardığım kollarımı elleriyle gevşettikten sonra bana doğru döndü. Ondan beklemediğim bir şekilde kolları belime dolanırken başı göğsüme gelecek şekilde bana sarıldı. Gevşettiğim kolları bu sefer belinde sabitleyerek onu mümkünmüş gibi daha çok sardım.

''Taehyung?''

''Hımm?''

Danbi başını göğsümden kaldırıp bakışlarımızı buluşturunca, derin bir nefes alıp dudaklarını ıslattı.

''Yarın annenin ölüm yıl dönümü değil mi?''

Bunu nereden öğrendiğini bilmiyordum fakat başımı usulca sallamakla yetindim.

''Yanında olmak istiyorum, ben de seninle birlikte gelebilir miyim?''

Danbi'nin sorusuyla birlikte yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Böyle bir durumda kayıtsız kalmıyor oluşu ile birlikte bir kez daha kalbime dokunmuştu. Çocukluğumdan beri dinmeyen acımı paylaşmak mı istiyordu? 

''Gelebilirsin.''

Merhabalar, bir geçiş bölümü ile birlikte geldim. Yazacak bir şey bulamadığımdan kısa bir bölüm oldu. 

Bugün başka bir bölüm daha atabilirim belki 💕

POS hayran kurgu popüler listesinde #1 numara oldu. Destekleyen herkese çok teşekkür ederim 💜😄

Yeni bölüm için;
Vote sınırı:320
Yorum sınırı:300






Prince of Seoul ❧ VWhere stories live. Discover now