Bölüm 48: FİNAL ○ Taht Deviren ve Ölümcül Kaçış

11.2K 1.4K 835
                                    

[Bazı günler anlaması zor geliyor
Benim bir aptal ya da senin bir hırsız olup olmadığını
Milyondaki birimi bulmak için labirentin içinden geçtim
Şimdiyse sen sadece yaşadığım hikâyenin parçalanmış bir sayfasısın

Silemediğim bir iz...
Ne kadar iyileşse o kadar acıtıyor.
Her parçamı sana verdim, hangisinin kayıp olduğunu merak etmiyorum
Çok uzaktaki birine nasıl çok yakın olacağımı bilmiyorum

Ve sana verdiğim her şey gitti...
Bir kaya gibi devrildi.
Tanrı'nın bile sarsamayacağı bir hanedanlık kurduğumuzu sandım
Daha önce hiç yapılmamış bir hanedanlık kurduğumuzu sandım
Asla sona ermeyecek bir hanedanlık kurduğumuzu sanmıştım.

Tümü yıkıldı... Yıkıldı
Tümü yıkıldı. Tümü, tümü.
Sana verdiğim her şey gitti.
Hepsi düştü, hepsi düştü, hepsi düştü.

Tanrı'nın bile sarsamayacağı bir hanedanlık kurduğumuzu sandım.]

İyi okumalar!

☀️

Nora Payre gözünün görmeye alıştığı muhteşemliğini kaybetmeden sıradanlaşmış akşam yemeğine dikti.

Ablasının, Cyneita Dela Payre'nin, onun her kıpırtısının masanın diğer ucundan izlediğini biliyordu. Mesela uzun saçlarını toplamadan beline kadar sade bir şekilde bıraktığı için kızmış olmalıydı. Krallığında bolca bulunan mücevherlerden takmayı ablası her zaman sevmişti ve Kraliçe olduğunda da bu huyunu bırakmış değildi. Nora'nın iki gündür peşinden ayrılmayan kuzgunu omzunun kenarına tünemişti. Nora da saray adabını hiçe sayarak bazen yemekleri eliyle kavrıyor, omzundaki kuzguna yedirmeye çalışıyordu. Cyneita'nın yakıcı bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Karanlık tüm salonun içinde gürlüyordu. Kraliçe üzerinde kısıtladığı büyüyü kaldırmıştı ve salon onun karanlığıyla dolmuştu.

Nora bunu umursamadı. 

Nora Payre her şeye rağmen pek de saraya aykırı bir kız değildi. Henüz on altı yaşındaydı. Krallığı için ölmeye hazırdı ve tahta da ölümüne bağlıydı. Bu tahttaki kişiye de sadakat beslemesini gerektirirdi fakat Nora'nın ruhu buna elvermiyordu. Öyle ki ablasına düello ile her meydan okumayı düşündüğünde iç sesi ona 'hain' diye fısıldıyordu. Nora ise bunu sadece krallığı daha iyi yöneteceğini düşündüğü için istiyordu. Tahta çıktığından itibaren yönetimde yanlış olan hiçbir şeyi değiştirmemiş, sadece verilen kutlamaların sayısını arttırmıştı. Ayrıca Güz Krallığı ile yakınlaşmaya çalışıyordu. Krallığın gücü diğer krallığın çok üzerinde olmasına rağmen.

Eh, bir de vergileri düşürerek tüm asilleri kendine karşı kışkırtmıştı. Halk rahatlamış olsa da asiller tarafından sevilmiyordu ve bu çok tehlikeli bir durumdu.

Nora'yı tutan birkaç şey daha vardı: Düello ölümüne düzenleniyordu ve ablasını öldürmek istemiyordu. Düello ile tahta çıkacak kadar güçlü olmadığını da biliyordu. Cyneita, Payre soyuna bahşedilen özel büyüden nasibini almış, on iki rün sınırını aşmıştı. Fakat Nora'nın sadece on rünü vardı. Bunu yanında insanlara hükmetme becerisi ve öldürme konusunda bir uzman olması ablasını korkutuyordu. Yine de Nora'ya Birinci Ordu'nun başına geçmesi için yalvarmıştı. Nora da bu doğrultuda bir yıldır eğitim alıyordu.

Nora her gün gerektiğince giyiniyor fakat aşırıya kaçmaktan kaçınıyordu. Şimdiden gelmeye başlayan evlilik tekliflerini yüzünde yapmacık bir gülümsemeyle reddediyordu. O kadar çok evlenme teklifi reddetmişti ki doğurganlığı hakkında dedikodular çıkmaya başlamıştı. Ne şanslıydı ki ablasının doğurganlıktaki yeteneği onun dedikodularını bastırmıştı. Nora hakkında dedikodular başladığı an Cyneita hamile kalmıştı. Eh, ufak bir sorun var, diye düşündü Nora. Çocuğun kime ait olduğunu hâlâ bilmiyoruz.

GÜZ DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin