XXX: Euphoria

218 25 2
                                    

«Düş gücü; bizi bildiğimizden daha bilge, duyduğumuzdan daha iyi, oluğumuzdan daha soylu kılar, yaşamı bir bütün olarak görmemizi sağlar.» -Oscar Wilde


Cadillac Eldorado'nun sürücü koltuğundaki Juliette de Oliveira'nın direksiyonu iki eliyle sola kırmasıyla araba harika bir viraj almış ve babası, rahat bir nefes verip "Mükemmel," demişti.

Juliette'in elleri titriyordu ve bacakları ağrımaya başlamıştı. "Gerçekten mi?"

Château de Vincennes yakınlarındaki bir yoldaydılar. Kar dinmişti fakat ara sıra atıştırmaya devam ediyordu. Hava karardığı için sokaklarda neredeyse hiç kimse yoktu ve tuzlanmış yollar güvenliydi. "Evet," dedi Sébastien Castille yavaşça başını sallayarak, "gayet iyi gidiyorsun. Direksiyon ve vites kontrolüne hakimsin, ayaklarını düzgün kullanıyorsun ve gereksiz yere heyecanlanmıyorsun. Sadece dikkat dağınıklığı konusunda bazen sorun yaşıyoruz lakin bunu aşacağımıza inancım tam. Her kimden öğrendiysen iyi bir öğretmenmiş."

"Teşekkür ederim." Juliette vites değiştirirken gülümsedi fakat bu epey gergin bir gülümsemeydi.

"Hep dediğim gibi; araba kullanmak epey basittir, herkes düzgün bir eğitimin ardından araba kullanabilir. Önemli olan, iyi bir şoför olmaktır. Algıların hep açık olmalı ve çevrendeki öteki şoförlerin her adımını takip etmelisin. Yayalara ve bisikletlilere dikkat..." Sébastien'ın bir gözü hep yoldayken ara sıra Juliette'in reflekslerini ölçüyordu. "Şayet yolda bir bisiklet ya da top görürsen..."

"Hemen duruyorum çünkü bisikletin ya da topun arkasından birinin gelme ihtimali yüksektir."

"Veya sana yeşil yanarken dahi karşıya geçmeyi bekleyen yaya görürsen acilen duruyorsun zira geçiş önceliği daima yayalarındır."

"Elbette..."

"Dörtlüleri yakıp yana çekmediğin müddetçe hiçbir şekilde beklemek yok." Sébastien başını sallıyordu. "Sarı yandığında duracaksın ve asla dışarıdan duyulacak şekilde müzik dinlemeyeceksin. Bu büyük bir saygısızlıktır."

"Tamamdır."

Juliette araba kullanmayı oldukça iyi biliyordu yalnız daha önce kalp krizi geçirdiğinde babasını hastaneye götürdüğü zaman dışında hiç trafiğe çıkmamıştı. Sébastien kızının her açıdan bağımsız bir birey olması için önemli koşullardan birinin başkalarına muhtaç kalmadan yaşayabilmesi olduğunu biliyordu. Artık kendi parasını kendisi kazanmaya başlamıştı ve zaruri ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Eğitimin ve kültürün öneminin farkına varmış, ilerideki profesyonel yaşantısında buna hiç ihtiyaç duymayacak olsa bile konservatuvarda pozitif ve sosyal bilimler alanlarında çeşitli kulüplere katılmıştı. Juliette şu günlerde prima ballerina olarak sahne alacağı büyük gösterileri için var gücüyle çalışıyordu fakat bunun yanında okumayı, arp kursunu ve Korece derslerini asla ihmal etmiyordu. Bütün bunların yanında araba kullanacak ve işlerini kendi başına halledebilecek özgürlüğe sahip olmak ise o yaştaki herhangi bir genç kadın için elzemdi. Paris gibi turistik ve hayli kalabalık bir şehirde toplu taşıma kullanmaktan daha mantıklı bir seçenek yoktu lakin gelecekte neler olacağını kimse bilemezdi; acil bir işi ya da sağlık sorunu çıktığında el altında kendi arabasının olması her zaman daha yararlıydı.

Sébastien Castille o gün akşamüstü saatlerinde Juliette'in dersten çıkmasını konservatuvarın önünde beklemişti. Üstünde her zaman giydiği uzun kaşe kabanı, gözünde siyah camlı numaralı güneş gözlükleri ve kafasındaysa bir fötr şapka vardı.

Juliette'in binadan Béatrice ile birlikte çıkışını görmüştü Sébastien. Juliette, Béatrice'in elini tutuyordu ve yüzünde Sébastien'ın daha önce asla tanık olmadığı kadar neşeli bir ifade vardı. İkisinin de yüzleri pespembeydi ve birbirlerine gülümsemekten konuşamayacak durumdalardı.

AnaforWhere stories live. Discover now