VII: Eurus

235 36 5
                                    

«Zihin bir kitap değildir ki, istendiği zaman açılsın, boş vakitlerde incelensin. Düşünceler kafatasının iç tarafına kazınmaz ki, herhangi bir müdahaleci tarafından okunsun.» - J. K. Rowling



Juliette de Oliveira yeşil detoks suyunu kafaya diktiği gibi yarım litrelik şişeyi bitirdi ve sonra da şişeyi eliyle ezerek onu sinirle karşı köşeye fırlattı.

"Siktir!"

Var gücüyle çığlık attı, bağırdı, küfürler yağdırmaya devam etti.

"Çok zayıfım. Çok güçsüzüm! Ananı sikeyim o sürtük Chloë bile benden daha iyi fouetté yapıyor!"

"Chloë bir sürtük olarak çok iyi fouetté yapıyor olabilir, ne de olsa gösterideki karakteri bunu gerektiriyor, fakat sen ondan kesinlikle daha dayanıklı, enerjik ve daha yeteneklisin, ayrıca diğer dönüşler konusunda senden iyisini yetiştirmedim. Sırf sahneye girişini görmek için bile sıkıcı bir gösteriyi baştan sona izlerim."

"Yetenekli olmak istemiyorum!" diye bağırdı Juliette. "Niçin anlamak istemiyorsunuz Monsieur Baudelaire? Yetenekli olmak istemiyorum, ben en iyisi olmak istiyorum! Sabahları erken kalkıp dans ediyorum, okulda dans ediyorum, eve gidince dans ediyorum, sokağa çıkınca nasıl daha iyi olurum diye düşünüyorum, her gece rüyalarımda ayaklarım kanayıncaya dek dans ediyorum ama ilerleyemiyorum!"

Clément Baudelaire genç kadının önünde diz çöktü ve ellerini onun ağlamaktan kıpkırmızı olmuş yüzüne yerleştirdi. "Juliette," dedi sessizce, "istediğin her şeyi eninde sonunda başarırsın. Eğer bir şeyi çok ama çok istersen, evren seni duyacaktır ve sana o isteğine ulaşman için gerekli olan enerjiyi sağlayacaktır."

Juliette, hocasının bu samimi dokunuşu karşısında tüm öfkesini unutacak kadar tedirgin oldu. Daha önce babası dışında hiçbir erkek ona böyle dokunmamıştı, hiçbir erkek. "Monsieur Baudelaire," diye mırıldandı hafifçe geri çekilirken. Bacaklarını topladı ve "teşekkür ederim," dedi, "ama galiba daha iyiyim. Detoks suyu her zaman işe yarar."

"İyi olmana sevindim. Rica ederim, Juliette. Her zaman." Clément Baudelaire ayağa kalktı. "Baban nasıl?"

"Babam mı?" Kaşlarını çattı.

"Evet, baban."

"Babamla pek konuşmuyoruz, Monsieur Baudelaire." Juliette yanağının iç kısmını ısırdı. "Babamın tek işi beni kısıtlamak, istediklerini yapmayınca bana ceza vermek ve başarısız olunca sürekli aşağılamak."

"Ah, gerçekten mi? Hiç öyle birine benzemiyor," dedi Baudelaire inanmayan bir ses tonuyla.

Gerçekten de böyle biri miydi?

"Evet, Monsieur Baudelaire," diye yalan söyledi Juliette. "Evde kavga etmediğimiz bir günümüz bile olmaz."

Clément Baudelaire, sanki Juliette şaka yapmış gibi kahkaha attı.

"Madem öyle," diye sordu Baudelaire, "taşınsana oradan?"

Eve girdi ve anahtarlarını bronz kaseye koyup silindir çantasını girişe fırlattığı gibi her iki tarafında da yağlıboya tabloları ile kalın çerçeveli fotoğraflar olan geniş, loş ışıklı koridora saptı. "Baba?"

Bu ev onlara annesinden kalmıştı. Üç katlı, bahçesinde hoş kokulu çiçekler ve meyve ağaçlarıyla birlikte Juliette'in küçükken nü heykelleriyle dalga geçtiği bir mermer çeşme bulunan, iki kişi ve bir de kedi için fazla büyük, sessiz, boş bir evdi. Evin sadece ilk iki katı yaşıyordu ve en üst katta ise iki adet kullanılmayan oda ve bir de tozlu teras vardı. Oraya çıkması için hiçbir neden yoktu.

AnaforWhere stories live. Discover now