XIV: En pointé

269 42 0
                                    

«Hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer. Dünyanın en büyük yalanı budur.» -Paulo Coelho


Juliette de Oliveira iki tur kendi etrafında döndü.

"Daha hızlı!"

En pointé figürüne geçip kollarını iki yana havaya kaldırdı ve kanatlarını bir kuğu gibi aşağı yukarı çırpmaya başladı.

"Daha canlı!"

Genç kadın bir eliyle prensinin yanaklarını okşadı ve damarlarındaki hüznü kendine tekrar hatırlattı.

O sahne yaklaşıyordu. O sahnede başına mutlaka hep bir şey gelirdi; o noktada hiçbir zaman duygusal anlamda saf mükemmeliyete ulaşamamıştı.

"Daha mahzun ol!" Clément Baudelaire öğrencilerini heyecanla izliyordu, ayaktaydı ve hızlı nefes alıyordu. "Sınırlarını aş, Odette! Bunu yapabilirsin, o güce sahipsin sen!"

"Bunu yapamayacağım," diye bağırdı Juliette ve tekrar tekrar hiç yapmadığı kadar başarılı dönüşler verdi.

"Yapacaksın! Kıskanıyorsun, kız kardeşin sevdiğin adamı elinden almış, ölmek istiyorsun ama aşkın için savaşmak zorundasın, nefret ediyorsun fakat aslında bu bedenden çıkmak için yalvarıyorsun, özgür olmak istiyorsun!"

"Özgür olmak istiyorum," diye tekrarladı Juliette kendi kendine bacaklarını sonuna dek arkaya açarak.

Şimdi ışıklar sadece onlara doğrultulmuştu.

Juliette ona çok uzak olan prensine elini uzatarak prensini yakalamaya çalıştı.

Kahrolmuştu! Ne yapacaktı, ne yapabilirdi onun ruhuna tekrar dokunmak için? Sevgilisini kaybetmişti, ona dünyalar kadar uzaktı prensi ve ona ulaşamıyordu.

O korkunç, keskin, hızlı müzik çalmaya başladı.

Prensiyle yan yana gelince ondan uzaklaşıyor, ama prensi onu hemencecik geri yakalıyor ve kendine doğru çekiyordu. Burada dans etmesi gerekmiyordu, sadece hissetmeliydi.

Juliette artık hissediyordu.

Prensi onu omuzlarına çıkardı ve kemanlar yaylanırken Juliette herkese yukarıdan bakarak kollarını cennete doğru açıp yalvardı, fakat canavar bir defa kalbine dokunmuştu ve kalbi çok acıyordu. Her yeri alev alevdi, gözlerinden yaşlar dökülüyordu, çığlık atmak istiyordu.

Daha fazlasına dayanamayacaktı.

Beyaz kuğu yere yığıldı.

"Kusursuzdu!" diye onları alkışladı Clément Baudelaire tüm diğer kuğular finallerini yaptıktan sonra, "kusursuzdu, perfetto, muhteşemdi, bravo, bravo, işte budur!" İki elini çırptı ve provayı sonlandırdı. "Chloë, siyah kuğu, gel buraya, seninle konuşmalıyız..."

Provalarını izlemiş olan bölümün diğer öğrencileri ve seyirciler onları alkışlarken Juliette hâlâ yerde yatıyordu.

Jacques Delaunay, prensi, yanında dikildi ve Juliette'e bir yardım eli uzattı.

Juliette prensinin elini kavrayarak ayağa kalktı.

"İyi misin?" diye sordu Jacques, "Juliette?"

Juliette başını sallamakla yetindi. Düz ucu aşınmış ve içinde sert bir destek mekanizması olan açık pembe bale ayakkabılarından kurtulup yara bantlarıyla dolu, damarları belirgin, her yanı su toplamış, upuzun ve çıkık kemikli ayaklarına baktı. Ah, işte sanatın bedeliydi bu iğrenç, çirkin ayaklar! Kulise girdiğinde önce bakım kremini sürdü, sonra da onları görmemek adına pelüş terliklerini ve tozluklarını geçirdi. Çantalarını ve beyaz kürklü tozpembe kabanını eline aldı, bitap düşmüş adımlarla sahnenin ahşap basamaklarından aşağı inerek gölgede kalan en arka sıradaki koltuklara ilerledi.

AnaforWhere stories live. Discover now