İki elimi de üst üste sert göğsüne yerleştirdiğimde çenemi de ellerimin üzerine koydum.  Artık gözlerim dikkatle onun gözlerinin içine bakarken, kalplerimiz aynı hızla birbirlerinin yerini tamamlarcasına yer ediniyordu bizim vücudumuzda.

Ve ben Jungkook'dan gelen şarap kokusunu iliklerime kadar hissediyordum.

"Seni zehirleyen kişiyi getirecekler birazdan."

Aniden dudaklarını aralayarak kulaklarımda yer edinen sözleri donmama neden olurken aklıma o gün çektiğim acı gelmişti.

Neden ve kim yaptı bilmiyordum fakat beni sevmediği kesindi. Saraya adımımı atalı bir ay bile olmamıştı. Nasıl birinin nefretini kazanmayı başarmıştım acaba? Ama yine de bana acı veren birinin yüzünü görmek isteyeceğimi zannetmiyordum. Bilmesem kesinlikle daha iyi olurdu benim için.

"Görmek istediğimi sanmıyorum Kook."

Ellerimi göğsünden indirip başımı sağa doğru çevirip yüzümü sıcak göğsüne sakladım. Bu can sıkıcıydı.

Yapanı görmek istemiyordum. Karşıma öyle oturttuklarında onun bana yaptığı kötülüğü ona yapmak istemiyordum.

Evet farkındaydım hanedanlıktan birini öldürmeye teşebbüs etmek ölümle sonuçlanırdı her seferinde fakat ben istemiyordum.

Başımı dikkatle kaldırıp Jungkook ile göz göze gelmemizi sağladıktan sonra dikkatle bana bakmasıyla kalbimin atışları daha  da hızlandı. içimde bir ses onu öpmemi söylediğinde o sese çokça hak vererek istemsizce dudaklarına doğru eğildim.

Tam dudaklarımız birbirine sürttüğü anda çalan kapı ile hızla kendimi yana devirip oturur pozisyona geldim. Jungkook'da oturur hale geldiğinde pis pis gülüyordu.

Utançla başımı eğdiğim zaman Jungkook kendini toparlayarak gür bir sesle gir komutunu verdiği sırada ben de toparlanmaya çalışarak ellerimi aceleyle Jungkook'un dağılmış saçlarına atıp düzeltmeye başladım.

Saçları o kadar yumuşaktı ki onları gün boyu okşamayı aklımın bir kenarına yazdım. Ellerimin arasından kolaylıkla kayıp giden saçları benim çok hoşuma gitmişti.

"Prenses Bae?"

Gözlerimi Jungkook'un yüzüne çıkardığımda şaşkınlıkla karşısındaki kişiye baktığını gördüm.

Başımı çevirip içeri giren kişiye baktığımda bende şok olmuştum. Bu kız saraydaki prenseslerden biriydi.

"N-neden?"

Karşımdaki kişi başını mahçupça eğerken hâlâ ona ne yaptığımı düşünüyordum. Tanrım cidden...

"B-ben. Ben Prens Jungkook'u yıllardır seviyorum. Sizin bir anda ona sahip olmanız sinirlerimi bozdu. B-ben de prensesi öldürürsem bana gelebileceğinizi d-düşündüm."

Hüzünle ona bakmaya başladığımda hıçkırarak ağlıyordu. Bazen sevgi insana kötü şeyler yaptırabiliyordu.

Jungkook'a dönüp elimi omzuna yerleştirdim. Dolu gözlerini bana çevirdiğinde dudaklarımı ısırıp mırıldandım.

"Lütfen prensim. Lütfen onu öldürmek yerine yalnızca bu saraydan sürün. Sevgi insana iyilik yaptırdığı gibi k-"

"Jimin, eğer Prenses Bae beni sevseydi sevgime saygı duyardı. Sana olan sevgime saygı duyar ve seni ortadan kaldırıp canımı yakmak yerine acısını içinde yaşayabilirdi. Prenses Bae'nin cezası belli. Zehiri ona içirip ölü bedenini ailesine teslim edin."

Bir anda sözlerimi kesip sertçe konuşması moralimi bozarken bakışlarımı tekrar kıza çevirdim.

Ağlarken kollarından tutup onu odadan çıkardılar. Bu sinirlerimi bozarken ayağa kalkıp sinirle eğildim.

"Benim uykum geldi Prens Jungkook. Size iyi geceler."

Bir şey söylemesine izin vermeden arkamı dönüp hızlı adımlar atmaya başladım.

Tam kapıdan çıkacağım sıra erkeksi sesi kulaklarıma ulaşınca adımlarım duraksadı.

"Keyfiniz bilir Prenses Jimin. Ben yanlış bir karar vermedim."

Sözlerine sinirle ayağımı yere vururken neden hâlâ o kızın öleceğine üzüldüğümü sorguluyordum.

🍁
Jimin peruk takmıyor, kendi saçı.  Göğüslerini de dolgulu  sütyenle hallettik...

Başka merak ettiğiniz sorular varsa alayım canlarım.

Bölüm nasıldı bakalım eheheh?

Bu fici cyintiajin ile birlikte yazdık. Yani  o yazdı  ben de düzenledim.

Prince Or Princess? • KookMin [✓]Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang