part twenty five

1.3K 138 133
                                    

Jack tüm bunlardan rahatsız olmuş bir ifadeyle onu dizginlemeye çalışan adamın elinin altında kıpırdayarak ondan kurtulmaya çalışırken, Luke'la birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Nedense burada, tam şu anda çok daha fazla insanın öleceğini hissediyordum. Benim yüzümden ona, LaFayette'e ve de Jack'e bir şey olmasına dayanamazdım. Özellikle Jack her şeye rağmen iki çocuklu bir babaydı. Birisi daha bebekti ve eminim Ronnie'nin yaşı biraz daha büyük olmasına rağmen babasız yaşayamazdı. Marie'yi ise hayal bile edemiyordum, mahvolurdu.

Üç tane insanın hayatına karşılık benimki nasıl buna değer gelebiliyordu hiç anlamış değildim. Clark Lewis denilen adamı değil tanımak, Brooklyn'de adını bir kez bile duymamıştım. Gerçi tüm bu çete ve bölge olaylarının içinde Sweet Brooklyn'de çalışmaya başladığımdan beri yer alıyor olduğumun farkında bile değildim. Dolayısıyla Clark Lewis bilmediğim bir isimden daha çok, tanıdığım bir yüz olursa çok şaşırmayacağımı düşünüyordum. Ona bir içki servisi yapmış olabilirdim. Barla ilgili şikayetini dinleyip en kısa zamanda düzelteceğimi dile getirmiş olabilirdim.

O adam sokakta benim ve Noah'ın yanımızdan bile geçmiş olabilirdi. Bu kulağa çok daha ürkütücü geliyordu. Bunca zamandır çevremde bizi, en çok da beni öldürmek isteyen birileri vardı ve ben bunun yıllardır farkında değildim. Tehlike duygusu yeni yeni damarlarıma enjekte ediliyordu ve bunun bedenimde yarattığı korkunç bir titreme dalgası vardı. Sözde terliyordum, üzerimdeki siyah ip askılı bluzda kuru olan tek bir nokta bile bulamazdınız. LaFayette'te de böyleydi. Yeni sıcak basmış gibi görünüyordu aslında ama ben çok üşüyordum. Dudaklarım da çenemle birlikte titriyor, dişlerim bazen birbirine çarpıyordu.

"Mila," diye fısıldadı LaFayette. Şu anda etrafımızdaki adamlar dışında bana en yakın duran oydu. Ellerimiz ve ayaklarımız bağlı değildi ama adamların dik bakışları yüzünden bağlı olmaması pek bir fark yaratmıyordu.

Yine de LaFayette bu yasağı çiğnedi. Uzanıp elini bileğime atarken bayılmak üzereydim. Dizlerim zemine yaslı duracak şekilde yere çökmüştüm, oradan destek alıyor olmama rağmen duracak halim yoktu. Korkuyordum ve çok fazla üşüyordum.

"Mila bana bak, hey," LaFayette elleriyle yüzümü kavrayıp ona bakmamı sağladı. Beni tutabildiği kadar sıkı bir şekilde kavrarken, yüzümdeki ter damlacıklarını sildi. Bunu fark eden adamlardan birkaç tanesi sesini yükselterek bizi ayırdı.

"Uzaklaşın birbirinizden!"

"Sikeyim!" LaFayette onu omuzlarının arkasından çekiştirmeye başlayan adama küfür savururken "Kız çok üşüyor. Kıyafetini getirsenize!" diye bağırdı.

Luke artık dayanamıyor gibi çenesini sıkıp duruyordu. Onun yanında dakikalardır sakinliğini korumaya çalışan Jack, diğer yandan da Luke'u dizginlemeye çalışıyordu. Dudaklarını oynatırken ona sakin ol diye fısıldadığını görebiliyordum. Ama Luke bana bakarken kafayı yiyecekmiş gibiydi.

Onunla tanıştığımdan beri sahip olduğumuz tüm zamanlarla şu anı kıyasladığımda, kesinlikle kalbimde kocaman bir delik açılıyordu. O zaman da birbirimize böyle yakın ama öyle de uzaktık, her şeye rağmen. Bir yolunu bulup birlikte olduğumuzda aradaki bu zaman farkını kapatabileceğimize çok inanmıştım.

Şimdi yine birbirimize böyle yakın ama öyle de uzağız ve ben, bu aradaki zaman farkını bir daha asla kapatamayacağımızı biliyordum.

LaFayette'in öfke dolu bağırış çağırışları bu odada biz dışındaki hiç kimseye bir anlam ifade etmiyordu. Tam olmasa da LaFayette ile arama mesafe koydular ve aramıza Alessia geçti. Luke'un gözlerine nasıl baktığını gördüğümde onu şuracıkta boğazlama isteğimi kontrol etmeye çalışıyordum. Onlar kadar zalim olmayacaktım.

Lover and the Loved || hemmingsWhere stories live. Discover now