part four

2.7K 218 55
                                    

Sweet Brooklyn Bar'a geldiğimizde nefesimi tuttum. Yol boyunca içinde tıkılıp kalmış gibi hissettiğim sessizliğimizi bölmeye yetecek hiçbir şey olmamıştı. Ne o konuşmuştu ne de ben kendimde konuşabilecek cesareti bulabilmiştim. Sıcak dudaklarını hala boynumda, elmacık kemiğimde hissedebiliyordum. Dokunduğu ve öptüğü yerler haricinde heyecandan bedenim tepeden tırnağa buz kesmişti. Avuçlarımı sürekli kucağımda tuttuğum çantama bastırıp ellerimin titrediğini gizlemeye çalışıyordum.

Kalbim sanki göğüs kafesimin haricinde zavallı vücudumun her yerinde atıyordu. Kokusunun yakınlarımda olduğu zamanlarda ikimiz arasında son zamanlarda yoğun şekilde yaşadığımız duygu akışının beni korkutmadığını fark ettim. Onunla birlikteyken yaptığım şeylerin yanlış olduğunu düşünemeyecek kadar mavi gözlerindeki büyüye kapılıyordum. Ama ne zaman ki beni bir yerlerde bırakmak zorunda olsa ya da ben tek başıma kalmış olsam, o büyü bozuluyordu. Endişe duymaya başlıyordum. Olumsuz taraflar gözüme diken olup batıyordu adeta.

Gelmeyeceğini bilmeme rağmen yine de şansımı denemek istedim. Gitmesini istemiyordum. Her nereye gidecekse benim için ertelemesine ihtiyacım vardı.

Sadece iki gündür bana yaklaşmasına izin veriyordum ve ben hemen büyüsüne, dokunuşlarındaki sıcaklığa, tutku dolu sesine bağımlı olmuştum bile.

"İçeri gelmeyecek misin?"

Direksiyonda dinlendirdiği ellerini bacaklarının üzerine koydu. Baygın bakışlarını yanımızda akıp giden trafikten kaldırıp benimle göz göze geldiğinde tek istediğim yutkunduğumu birazcık bile fark etmemiş olmasıydı.

"Halletmem gereken birkaç işim var, o yüzden önce seni görmek istedim."

Nerdeyse neden çıkışta beni almaya geldiği için onu azarlamak üzere oluşuma sinirlenmiştim. Ama belli etmek istemedim. Birden bire yelkenleri indirmek derin sularda boğulmama yol açabilirdi.

Bakışlarımı gözlerinden kaçırdım. Genzimi temizlemeden önce derin bir nefes alıp verdim. Beni izlerken dinginlikle inip kalkan göğsünün hareketini görebiliyordum. Gözlerine değil de, oynadığım parmaklarıma bakarak konuştum.

"Yine mi şehir dışında olacaksın?"

Şehir dışında olduğu zamanlardan nefret ediyordum. Bazen iki gün kalıp dönerdi ama bir hafta boyunca dönmediği de olurdu. Çoğu zaman bu gidip gelişlerin seyahatten çok daha fazlası olduğunu düşünsem de LaFayette, gitmesi gerekmeseydi bizi bırakmayacağını söylerdi. Luke ile ilgili olan hislerimi bilmezdi, ama Luke gittiği her seferinde benimle yaptığı konuşmalardaki imalı ses tonundan bir şeyler sezdiğini anlamamak için aptal olmam gerekirdi.

Luke'un sıcak parmaklarını önce saç diplerimde hissettim. Yüzüme dökülen tutamları öldürücü bir yavaşlıkta kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra parmakları çeneme uzandı. Nazikçe yüzümü kendisine çevirip ona bakmamı sağladığında bütün uzuvlarım uyuşuyordu.

"Bu sefer bir gece kalacağım, sorun yok."

"Hep böyle söylüyorsun."

Gülümsedi. "Bu sefer gerçekten bir gece kalacağım, Mila."

Ona kızmak, hatta söylediklerimle hareketlerimin çelişmesine neden olduğu için ondan nefret etmek istiyordum. Ona tutulmadığımı söylüyordum ama şehir dışına çıkmasından rahatsız oluyordum. Bu tarz şeylere vaktimin olmadığını söylüyordum ama onu etrafımda gördüğüm anda bütün sorumluluklarımı unutuyordum.

Sessizce başımı sallayarak onu onayladım. İnkar etsem ne olacaktı ki? Gerçekten benimle kalacağını mı düşünmüştüm? Gitmesi gerektiği halde bütün işlerini benim için mi erteleyecekti yani? Bu nerdeyse imkansızdı.

Lover and the Loved || hemmingsWhere stories live. Discover now