part ten

2.2K 174 52
                                    

Haftasonu gelir gelmez Luke, LaFayette, arkalarında birkaç motorsikletli grup ve yine birkaç Range Rover beni mekandan aldığında endişeden kusacak gibiydim. Başıma gerçekten büyük bir belanın açıldığı ancak bu kadar belli edilebilirdi çünkü.

"Neden sadece evime gitmeme izin vermiyorsunuz?"

Luke, arabadan inerken söylediklerimi duymazlıktan geldi. Brooklyn'de daha önce böyle sokaklar olduğunu bile bilmiyordum. Yani evet, her şehir geceleri karanlık ve ıssız görünürdü ama bu sokaklar her şehrin geceleri büründüğü o klasik ıssızlığa sahip değildi. Bazı şeyler daha derin, daha nefes kesici ve hatta daha bile korkunçtu.

Ne LaFayette'in evinde ne kendi evinde ne de benim evimde kalamayacağımızı inatla ısrar ederken söylediklerini daha fazla inkar etmedim. Çünkü yaşanılan o araba kazasından beri benimle ilgili bütün konularda yalnızca kendi söylediklerine uymamı bekleyecek kadar birbirimizle inatlaşmaya başlıyorduk.

Kalabalık olduğu kadar gecenin karanlığa haricinde sahip olduğu nefes kesici melankoliye sahip olan sokaklardan geçerken ürktüğümü hissetmiş gibi elimi tuttu. Parmaklarımız birbiri arasından kayıp kenetlenirken bakışlarımı yüzüne kaldırdım. Tam o sırada nereye gittiğimizi bilmediğimiz karanlık, buğulu sokaklar arasından ilerlerken Luke, bakışlarını bana çevirdi.

"İnan bana, burası güvenli."

Korkak bakışlarımı köşede alkol komasına giren, kokain için birbirlerine vurmaya başlayan, gece klüplerinin önünde toplanan ve daha bir sürü görmeye alışkın olmadığım manzarayı bir arada barındıran sokaklardan ilerlerken Luke'un elini daha sıkı tuttum. Burası ne kadar güvenliydi pek de emin olamıyordum açıkçası. Noah'ın kaldığı erkekler yurdu bile bu sokaklardan daha güvenliydi.

Önlerinden geçtiğimiz bütün insanlara başını birazcık eğmesi ve ciddi bir bakış atması yeterliydi. Hepsi daha düzgün bir duruş takınarak Luke'a başlarını eğerek yanıt verirken gözleri bir saniye bile üstümde dolaşmıyordu. Luke, ben ve arkamızdan dikkatle yürüyen LaFayette görüş alanlarından uzaklaşana kadar sessizliğe bürünüyorlardı. Uzaklaştığımızda ise sokak, melankolik havasına yeniden bürünüyordu.

Genzimi temizledim. Etrafı manyak gibi dikizlememem gerektiğine karar verip başımı eğdim.

"Sanırım görünmezlik iksiri falan içmişim yanlışlıkla."

Luke güldü. Kaşlarını hayretle havalandırırken benden kesinlikle çok daha rahat görünüyordu. Eh, bulduğu her fırsatta Brooklyn'in evi olduğunu söylüyordu. Ve daha önce hiç görmediğim bunca tenha sokağı bile avucunun içi gibi iyi biliyordu. Önünden geçtiğimiz her insan bilinci yerinde olmasa bile saygıyla başını eğerek karşılık verdiğine göre bütün Brooklyn de onu tanıyordu.

"Neden böyle söyledin?"

"Çünkü hiçbiri bana bakmıyor," gözlerim tekrar etrafta dolaştığında arkamızda yürüyen LaFayette'in kıkırtıları kulaklarıma doldu.

"Bak bu komikmiş işte kedicik."

"Neresi komik?"

"Sana bakarlarsa hepsinin kafasını koparacağımızı biliyorlar çünkü," LaFayette arkamızda yürümeyi bırakıp benim diğer yanıma geçti. "En az bizim kadar seni de tanıyorlar."

Luke'a baktım ama sessizliğini korumakta kararlı gibi göründüğü için onu konuşmaya zorlamadım. Karanlık yeraltı dünyasında adımın Luke Hemmings'in bilindiği kadar biliniyor olması beni ürkütmüyor muydu? Son derece. Çünkü anlamlandıramadığım o kadar fazla şey duyuyordum ki, kafamı çalıştırıp zihnimin duvarlarını acımasızca kemiren onca soru işaretine mantıklı bir yanıt bulmaya çalışsam bile bu neredeyse imkansızdı.

Lover and the Loved || hemmingsWhere stories live. Discover now