part twenty two

1.9K 139 58
                                    

Hissettiğim ağrının biraz da olsa hafifleyebilmesi için duşa girdim. Uzun bir zamandan sonra Luke'la aramızdaki buzulların erimiş olması göğsüme çökmüş o huzursuzluğun kalkmasını sağlamıştı. Ve dürüst olmak gerekirse hafifleyen kas ağrılarımdan sonra aramızın toparlanması daha da iyi hissettirmişti. Ne olduğunu bilmediğim bir savaşın içindeyken sevdiğim adamla aramda bir mesafenin olması beni güvende hissettirmiyordu zaten.

Üstelik, er ya da geç ikimiz adına da yapılması gereken bir konuşmaydı bu. İçimizdekileri nihayet itiraf etmenin tam zamanıydı. Bunun daha erken yapılmasını sağlayacaktıysa kendimi Clifford'a daha erken pataklattırabilirdim sanırım.

Ah.

Duş başlığından usulca akan ılık su önce omuzlarıma çarpıyor, sonra damlalarca bedenimi yıkayarak dolaşıyordu. Kendi etrafımda dönüp ılık suyun tamamının sırtıma doğru akmasını beklerken, Clifford'ın tekmelediği ve bazı yumrukladığı yerler bedenimde sızım sızım sızlıyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp bunu unutmaya çalıştım.

Burnumun kanamasını durdururken Luke, Jack'e bu öğretme işinin altında başka bir sebep yattığına dair iğnelemelerde bulunmuştu. Nedense bu aklımdan hiç çıkmıyordu. Bunca çete ve kavga işlerinin altında yatan asıl sebebin ne olduğunu merak ettiğim gibi. Ama beni bu konu hakkında meraklanmaya iten daha çok sebep vardı. Bir anda Noah'ın bir aylık yokluğunun ruhumda bıraktığı yaranın sızısını unutturacak kadar güçlü bir soru işareti haline gelmişti hem de.

Yüzümü yeniden çevirdim. Duş başlığından akan su artık direkt yüzüme çarpıyordu. Avuçlarımı yüzüme gömüp uzun bir süre öyle bekledim. Ellerim, tenimden kayarken istemsizce çenemdeki çürüğe de bastırmıştım. Sızısıyla birlikte dudağımın kenarını ısırmak ve sızıyı daha hafif hissedene kadar da o şekilde durmak zorunda kalmıştım. Kollarımı belimin yanlarına sarıp gözlerimi kapattım.

Sanırım ılık bir duştan sonra sıcak bir kahve ve de güzel bir uykunun hafifletemeyeceği hiçbir sızı yoktu.

Tekrar arkamı döndüğümde irkildim. Çünkü beklemediğim bir şekilde duşakabin açılmıştı ve karşımda tüm çıplaklığıyla Luke duruyordu. Umursamaz bir çarpık gülümsemeyle duşta yanıma geldikten sonra duşakabini yeniden örttü. Şaşkınlıktan ağzım açık bir vaziyette olanları seyrederken bana bakıp göz kırptı. Bedenimi köşeye sıkıştırıp aramızdaki mesafeyi kapatırken, duş başlığından akan su artık ikimizi de ıslatabiliyordu.

"Tasarruf iyidir diye düşündüm."

"Oh... şey, anladım."

Gülümsedi. Ne yaptığımızı çok anlamasam da, ayak uydurmak zor olmamıştı. Kirpiklerinin arasında parlayarak bana bakan gözlerine baktığım her seferinde zaten zavallı kalbim tekliyordu. Bütün uzuvlarım titriyor ve işin içine sıcak tenini hissetme olayı girdiğinde uyuşmaya başlıyordum.

İri elleri belimin yanlarındaki oyuntudayken yüzümü yavaşça duvara doğru çevirdi. Sırtımı göğsüne yaslarken, dudakları sağ omzumda buluşmak için parmakları ıslak saçlarımı toplayıp sol omzuma atıyordu. Kolları belimin etrafına sarılırken beni sıkı sıkı tuttu. Dudaklarının saçlarımdan sıyrılan omzumda sadece sürtünerek dolaştığını hissedebiliyordum. Sıcak nefesi cildimi dağlarken, akmakta olan suyu kapattı. Ortamda çok daha büyük bir sessizlik varken, kalplerimizden dökülüp dokunuşlarımızda can bulan tutku çığlıkları daha net duyuluyordu.

Sırtımdaki morluğa dokunduğunu hissettiğimde derin bir iç çektim. Dudaklarını oraya bastırdığında dudaklarımdan kısık sesli bir inilti döküldü. Belimin etrafına sarılan güçlü kolları sıkılaşırken "Bir daha asla bana yeterli olmak için bunu yapma Mila. Asla," diye mırıldandı.

Lover and the Loved || hemmingsWhere stories live. Discover now