part five

2.5K 204 43
                                    

"Cecilia'yı bunun için asla affetmeyeceğim."

Noah, sadece ekim ayında olmamıza rağmen şimdiden dolabının en ücra köşelerinden çıkarmış olduğu yağmurluğunun kapüşonuyla birlikte yakasını düzeltirken, köpeği Cecilia'nın yokluğundan dolayı havlayarak çok fazla gürültü çıkarttığını alt komşusundan henüz öğrenmişti. Zavallı köpeğe yaramazlığı için bir yandan söylenirken diğer yandan da ders çalışmaya benimle kalamadığı için özür dileyip duruyordu.

Çalışmaya oturmadan önce yemek için pişirdiğim lazanyanın bir kısmını saklama kabına koymuştum. Karton poşete saklama kabını dikkatle yerleştirip ona uzatırken "Ah, sen gerçekten harikasın, deyip yanağımdan öptü.

Hemen sonra yanlış bir şey yapmış gibi duraksadı. Sahte bir telaşa kapılıp korkak gibi davranmaya başladığında tam olarak ne yapmaya çalıştığını anlamadığımdan suratına öylece bakıyordum.

"Sence Luke beni öldürür mü?"

"Luke gelmesi gereken günde Brooklyn'e dönmedi o yüzden cehennemin dibine kadar yolu var."

Sokak kapısının kulbuna uzanmadan önce attığım yersiz tavırlar için gözlerini devirdi. Yeşil gözleri üzerimde imalı bakışlarını dolaştırırken diğer yandan da hınzır bir gülümse takınıyordu. "Demek böyle şeylere ayıracak vaktin varmış."

Parmakları arasında tuttuğu karton poşete asılıp yemeği çekiştirdim. Noah, pişirdiğim yemeklerden en çok lazanyayı severdi ve ne zaman yapsam ona mutlaka ya getirirdim ya da yanına paket yapardım. Ama şu an sabrımın sınırlarını fazlasıyla zorladığı için bu konuda ona merhamet gösteresim gelmiyordu.

"Aç kalmak ister misin?"

"Tamam tamam," yemeği sanki bir hazine kadar kıymetli bir şeymiş gibi eline tekrar alırken hınzır ifadesi kaybolmuştu. "Tanrım sinirlenince gerçekten çok fena oluyorsun."

Gözlerimi sinirle üzerine diktim. "Noah hala konuştuğunun farkında mısın?"

"Luke bir an önce dönmeli." Kapıyı açıp kendini apartmanın koridoruna attı. Üzerine her an atlamak üzere olduğumu çok iyi bildiğinden cümlesini benden uzakta tamamladı. "Yoksa hepimizi sinirden parçalayacaksın."

Öfkeyle homurdanarak kapıyı suratına kapattım. Hergele. Etrafımda bir tane bile normal insan olmayacak mıydı benim?

Luke'un bir gece kalacağını söyleyip vedalaştığımız günün üzerinden üç gün geçmişti. Gelmesi gereken günde dönmediği için şaşırmamıştım çünkü bu nerdeyse çok sık oluyordu zaten. Ama bu sefer farklıydı. Bu gidişinde biz... bir şeyler yaşamıştık. Bu sefer sarılarak vedalaşmıştık. Tam olarak aramızdaki her şey belirli bir netliğe kavuşmuş olmasa da sonuç itibariyle benim de ona karşı hislerimin olduğunu kovalamacayla geçen koca bir senenin sonunda kabullenmiştim. Onu hayatımdan ne olursa olsun çıkaramayacağımı da söylemiştim.

Yani evet, bu sefer işler olduğundan çok daha farklı bir boyuttaydı.

Cam kenarına çektiğim yemek masasına doğru ayaklarımı parkenin üstünde sürüyerek ilerledim. Noah ile yendiğimiz yemeğin bulaşıklarını toparlamaya çalışırken göz ucuyla telefonumu kontrol ettim. Cevapsız arama olduğunda üstteki ışığı yanıyordu. Luke'un aramalarını belirtmek için mavi ışığı seçmiştim. Gelmesini beklediğimiz gün gecikeceğini söylemek için beni aradıktan sonra telefonu suratına kapatmıştım. Sonrasında yaptığı hiçbir aramaya da cevap vermemiştim. LaFayette'in beni aradığı zamanların aslında sadece Luke'a nasıl olduğumu rapor etmek için olduğunu biliyordum.

Aptal. Kim bilir yine hangi cehennemdeydi.

Bulaşıkları sudan geçirip bulaşık makinesine dizerken uykudan gözlerim kapanıyordu. Belki de Noah ile çalışmamam bir bakıma iyi sayılırdı. Bu uykulu halimle çalıştığım hiçbir şeyi anlamayacaktım.

Lover and the Loved || hemmingsWhere stories live. Discover now