part eleven

2K 187 34
                                    

Odanın kapısının kilidinin tıkırtıları sessizliği böldüğünde kapanan gözlerimi araladım. Zaten çok da derin bir uykuda olduğumu söyleyemezdim. Yorganı üzerime iyice çekiştirmeden önce uyandığımı belli edecektim ama yapmamaya karar verdim.

Luke anahtarı kapının yanındaki etejerin üzerine çok fazla ses çıkartmamaya çalışarak bıraktı. Kapıyı yine sessizce örterken sıkıntıyla bir nefes alıp verdi. Gözlerimi hafifçe kısarak yaptığı bütün hareketlerini uyuyormuşum gibi yaptığım o taklit arasından seyrediyordum.

Yavaş yavaş parke zemin üzerinde tok adımlarla yatağın yanına yaklaştığını anladığımda gözlerimi kapattım. Bacaklarımı sanki uykum arasında öyle yapıyormuşum gibi karnıma doğru çektim ama, aslında onun yanıma oturacağını biliyordum. Bunu yaparak amacım ona oturacağı bir alan sağlamaktı. Nitekim, öyle de oldu. Luke için ayırdığım bölgeye beni uyandırmamaya çalışarak oldukça sakin bir şekilde oturdu. Bana doğru uzandığını yaklaştıkça artan kokusundan ve teninin sıcaklığından anlamıştım. Sıcak dudaklarını şakağımda hissettim. Hatta beni o kadar belli belirsiz öpmüştü ki, sıcak nefesi cildimi yakıp geçmeseydi belki bunu anlamazdım bile.

Bazen onunla ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyordum. Şu an içinde bulunduğum konum hakkında da en ufak bir fikrim bile yoktu. Tehlikede olduğumu hissettiğim için korkuyordum. Böyle hissettiğimi bildiğini de biliyordum. Bu yüzden bütün korumacı içgüdülerini harekete geçirip doğru ya da yanlış olduğunu önemsemeden sonuna kadar, beni güvende hissettirmek için çabalayacaktı. Bana olan hislerini hiçbir zaman saklamamıştı ve... son zamanlarda aramızda o engelleyemediğimiz onca yakınlaşmanın üzerine sanki her şey Luke için daha da büyük, daha da fazla oluyordu.

Kendimi bu kadar fazla sevdirecek ne yaptığımı da bilmiyordum üstelik. Evet çoğu zaman bana baktığını, benimle ilgilendiğini ve benimle olmak için çabaladığını görüyordum. Çünkü bunu alenen yapıyordu. Ama ona hayatıma, kalbime adımlaması için izin vermeye başladığım anda beni öyle sıkı sarıp sarmalamıştı ki... hakkında yaptığım bütün o yargılamalar ve Luke adına doğru bildiğim ama savunmaktan da bir an olsun vazgeçmediğim yargılamalar adına utanmıştım.

Kendimi ona çabucak bırakmış olabilirdim. Ama bu doğru hissettirmeseydi zaten yapmazdım. Noah belki de haklıydı.

Belki de onun için doğru insan bendim.

Dirseklerini dizlerine yasladı. Avuçlarını gözlerine bastırıp ovarken içeriye girdiğinde alıp verdiği sıkıntılı nefesin aynısını bir kez daha verdi. Bana bakmadığında gözlerimi açıp, karanlıktaki silüetini daha net bir şekilde seyretmeye başladım.

Üzerindeki ceketini çıkarıp yatağın ucuna bıraktı. Tişörtünün yakasından tutup başından çıkarıp sinirle savurarak attığında ne yapmam gerektiğini az çok bilir hale gelmiştim. Dirseklerimden destek alarak yattığım yerden doğrulduğumda irkilip bana döndü.

"Uyandırdım mı?"

Kalçamı kaydırarak ona yaklaştım ve dik bir şekilde oturdum. Uzanıp yanağımdan öptükten sonra derin bir nefes aldım.

"Uyumamıştım zaten."

"Şu inadına acilen söz geçirmem gerek."

"Gerçekten sen dışarıya o şekilde çıkarken benim burada kıçımı devirip uyuyacağımı düşündün mü?"

Karanlığa rağmen o masmavi gözleri nasıl parıldayabiliyordu ve ben bütün netliğiyle her şeyi nasıl görebiliyordum emin değildim. Ama çok güzeldi. Nefesimi kesip, karın boşluğuma yumruklar yemişim hissini iliklerime kadar hiç zorlanmadan yaşamama neden olacak kadar çok güzel bir adamdı.

Lover and the Loved || hemmingsWhere stories live. Discover now