3. Bölüm

2.2K 213 94
                                    

Satırlar arası güzel yorumlarınızı ve oylarınızı heyecanla bekliyorum. Profilimi takip ederseniz çok sevinirim.

Multimedia: Baran (Sergio Carvajal)

☆☆☆☆☆


Parka gelmemizle beraber Minel'in kendini çimenlere atması bir oldu. Ona dik dik baktığımı fark ettiğindeyse biraz kaydı fakat ben yine yanına uzanmamıştım. "Neyi bekliyorsun?"

"Benim oraya oturacağımı falan düşünmüyorsun demi?"

Gözlerini devirmemek için kendiyle verdiği mücadelede yenilirken deri ceketini çıkardı ve yere doğru serip kaşlarıyla oturmamı işaret etti. Pekala... Bunu yapabilirdim. Sonuçta kirlenecek olan benim pantolonum değildi.

"Yatmayacak mısın?"

"Oturmakta bile zorlanırken, yatmak... Hiç sanmıyorum. Eee ne konuşacağız?"

Derin bir nefes aldı. Yüzündeki ifadeden anladığım kadarıyla nereden, nasıl başlayacağını bilmiyor gibiydi. Sanırım uzun hikayeydi.

"Ceylin'in dersi her sabah sekize on kala başlıyor. Onu okula sen mi götürürsün hep?"

Onaylar anlamda başımı sallarken "İstisnalar hariç..." diye mırıldandım. Lakin bunun kısa bir süreliğine olduğunu gözlerim anlatmış olmalıydı. Çünkü acilen normal bir iş bulup çalışmaya başlamam gerekiyordu. Aksi taktirde evimize beş kuruş ekmek parası bile girmeyecekti. Annem zaten çalışamazdı. Babam deseniz oldukça yaşlı birisiydi. Ablamsa atlattığı o zor zamanlardan sonra mesleğini yerine getirebilir miydi bilmiyorum. Geriye bir tek ben kalmıştım.

"Aksel... Sen üniversitede ne okudun?"

Ailem her ne kadar mühendislik istese de bana en uygun bölümdü spor. Tabii onlar bunun basına sızmaması için ayrı bir gayret göstermekle beraber dört yıl boyunca aldığım derslerden lanet bir şeymiş ve onlara layık değilmiş gibi bahsetmişlerdi. Fakat hiçbir zaman umursamayarak dört yılımı tamamlamış, fakülteden mezun olmayı başarmıştım.

"Beden eğitimi."

Birkaç saniye düşündükten sonra "Bir arkadaşım spor salonuna antrenör arıyordu." Dedi.

Pekâlâ bu harika bir fırsattı benim için. Ama halen kafamı kurcalayan sorular vardı. Mesela niçin  bana bu kadar çok yardım ediyordu ki? Veya neden benim yüzümden üvey abisini karşısına alıyordu? Ya da en başından bu yana sormam gereken soru Baran denen bebe niye benim peşimdeydi? Tabii ki de verdiği hiçbir cevap tatmin etmiyordu beni. Ama onu zorlasam ne işe yarayacaktı ki. Kurcalamamayı seçtim. Şayet irdelesem de bir sonuca varamayacaktım. Belki de gereksiz yere kuşku duyuyordum.

"Saat kaç?"

Kolumdaki pahalı saatime baktığımda Ceylin'i okula bırakalı yarım saat olduğunu fark ettim. "Sekiz buçuk."

"Salon dokuzda açılıyor." Dedi ve yattığı yerden doğrulduktan sonra üzerini çırptı. Ardından elini uzattı. Dudaklarımda bir sırıtış yerini alırken uzattığı elini tuttum ve kendime çektim. Fakat dengesini kaybedip üzerime düşmesiyle beraber ağzımdan kaçan küfre engel olamamış ve onu  yan tarafa atıp hızla kalkmıştım . Çünkü parktaki fıskiyeler çalışmaya başlamıştı. 

"Önce kendine çekip sonra ne diye fırlatıyorsun? Manyak mısın sen ya?!"

Bense ona aldırmadan birkaç adım geriledim. Neyse ki üzerim ıslanmamıştı. Oysa halen bana çatık kaşlarıyla bakıyordu. Sanırım elleri acımıştı. Birbirine vurarak çırptıktan sonra montunu da alarak omzuma çarpıp ilerlemeye başladı. "Takip et beni."

her yıldız bir gün söner.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin