Bölüm 73

10 4 0
                                    

Kayıp(73.Bölüm)

Prof.Morgan ve Steve mağaradan kaçıp otele geri dönerler. Steve aklını kullanıp prof.Hambert ve yardımcılarını oyaladı. Gerçek göz yaşlarının olduğu şişeyi başka bir su şişesiyle değiştirdi. Prof.Hambert'in yüzüne su şişesini fırlattı. Bu yüzden prof.Hambert ve yardımcıları otele eliboş geri dönerler.

Profesör Hambert çok yorulduğu için bir kaç saat dinlenmek kararına gelir. O, odada uyurken Rudolf ve Oliver yeni işler peşindedirler.

28 Eylül 2020/Mekan: Kafeterya

Rudolf masada oturmuş Oliver'in iki bardak kahve getirmesini bekliyor. Az sonra Oliver elinde iki bardak sıcak ve bol köpüklü kahveyle masaya yaklaşıyor. Sıcaklığından fazla tutamayıp hemen masaya bırakıyor bardakları.

"Buyur, otur! Kahvenden bir yudum al ve dikkatle beni dinle evlat!"

Oliver Rudolf'un dediği gibi kahvesinden bir yudum alıp dikkatle onu dinlemeye başlar.

"Chuck Norris hakkında büyük bir patron olduğundan başka hiçbir şey bilmiyoruz. Bu adam o kadar büyük biriyse, muhtemelen onun bir gözü vardır burada. Yani, bir adamı. Belki de, 2,3 ve ya daha çok. Sadece prof.Morgan yok karşımızda. O yüzden son derece dikkatli olmalıyız. Profesör Hambert'i kendisinden bile korumalıyız."

Oliver şaşkın bir surat ifadesiyle Rudolf'un yüzüne bakarak:

" 'Kendinden bile' derken?"-diye soru sorar.

"Adamlar ona tuzak kurup, zehirleyip öldüre de bilirler. Kaç kez biz aynı tehlikeleri yaşadık. Doğum gününde pastasına bile zehir koydular bu adamın. Küçük bir şansla kurtuldu o tuzakdan. Ama bu sefer işimizi şansa bırakamayız. Çok dikkatli olmalıyız."

"Tamam, Rudolf amca."

Onlar kahvelerini içerek sohbet ederken, prof.Morgan'ın yardımcısı Steve yeniden Chuck Norris'le buluşmaya gider. Prof.Morgan işi çok olduğu için buluşmaya gitmez. O yüzden yardımcısını gönderir. Steve buluşma noktasına erken gidip adamları beklemeye başlar. Bir kaç dakika sonra Chuck Norris siyah bir jip'te oraya gelir. Şoförü kapıyı açıp arabadan inmesine yardım eder. Siyah ayakkabı,siyah pantolon,siyah ceket ve siyah eldivenleriyle nasıl ağır biri olduğunu bir daha gösteriyor Chuck Norris. Ve ağır bir ses tonuyla konuşmaya başlıyor:

"Profesör Morgan'da gelseydi keşke. Benim asıl işim onunla..."

Burada Steve onun lafını kesiyor:

"Onun işi çok, efendim. O yüzden kendisi gelemedi."

Belindeki altın tabancasını çıkarıp onun kafasına dayar ve konuşmaya devam eder:

"Ben lafımı kesenleri hiç sevmem, yaramaz çocuk! Ben buraya kadar boşuna zahmet etmişim. Mesajımı sana vereceğim ve götürüp o aptal profesöre vereceksin. Tamammı?"

Steve korkudan titreye titreye cevap verir:

"Tamam, efendim."

Chuck Norris'in adamlarından biri bir mektup verir Steve'e. Chuck yeniden arabasına biner ve oradan uzaklaşırlar.

Steve rahat bir nefes alır:

"Ohh, iyi yırttım!"

Rudolf ve Oliver odaya gidip orada otururlar. Prof.Hambert'i korumak için o uyanana kadar oradan ayrılmazlar.

Steve ise otele gelir. Odaya çıkıp kapıyı açar. Prof.Morgan koltuğunda oturup kitap okumaktadır.

"Profesör, Chuck Norris size bir mektup gönderdi."

Prof.Morgan Steve'e baktıktan sonra gülümseyerek konuşmaya başlar:

"Bu ne hal Steve? Senin pantolonunun ön tarafı niye nemli?"

"Şey, profesör, Chuck kafama silah dayadı. Az kalsın beni öldürecekti. Onun etkisi pantolonuma yansımış."

Prof.Morganın "Git, üstünü değiştir" demesiyle Steve pantolonunu değiştirmeye gidiyor. Prof.Morgan mektubu açıp okuyor. İlk cümlelerden sonra suratı ekşilmeye başlıyor. Okuyup bitirdikten sonra mektubu yırtıp atıyor. Bu an Steve yeni pantolonuyla geri dönüyor.

"Okudunmu mektubu? Ne yazıyor?"

Prof.Morgan sinirle cevap veriyor:

"Bu adam bizi öldürecek. Kısa zamanda ülkeyi terk etmeliyiz."

Prof.Hambert uykusundan uyanıyor. Yüzünü-gözünü yıkadıktan sonra salona geçiyor. Oliver kanepede kitap okurken uyuya kalmış, Rudolf'sa kısık sesle televizyon seyrediyor. Prof.Hambert kanepeye oturuyor. Rudolf onun yüzüne bakıyor. Eskisi gibi değil profesör Hambert. Yüzünde yılların yorgunluğu var. Her yıl yüzünde bir hatıra bırakmış. Her yılın kendi çizgisi var yüzünde. Hayatında fazlasıyla iyi ve kötü hatıraları var. Kimsenin yaşayamadığı dolu dolu, dinamik bir hayat yaşamış. Bin türlü belayla yüz yüze gelmiş. Ama bir bakıyorsun sanki o adam değil. Her zaman sessiz, sakin. Eskisi gibi değil artık profesör. Yaşlanmış ve yaşı artık kendini belli ediyor. Hastalıklar baş kaldırmaya başlıyor en ufak hareketiyle. Doktorlar fazla yormasın kendisini diyorlar. Ama bilmiyorlar ki, karşılarındaki adam neleri sığdırmış koca ömrüne. O yüzündeki çizgileri okuyamıyorlar.

"Herşey iyi olacak, profesör!"

Profesör gülümseyerek cevap verir:

"Bana dünyanın en büyük yalanını söyleme, evlat!"

Bu zaman profesörün telefonu çalar. Telefonu açıp konuşmaya başlar ve biraz sonra şaşkın, biraz da üzgün bir surat ifadesi alır.

"Ne?! Nasıl olur?"

"Ne oldu, profesör?"

"Dr.Price! Dr.Price intihar etmiş..."

KAYIP   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin