Bölüm 71

16 3 0
                                    

Kayıp(71.Bölüm)

27 eylül saat 11:00

Paris/Otel

Profesör Hambert ve yardımcıları otele geri dönmüşlerdir. Yorgun bir günün ardından güzel ve keyifli bir kahvaltı yapıyorlar. Rudolf doktorun söylediklerinden sonra profesörün sağlına çok dikkat ediyor. Yediğini, içtiğini hep kontrol ediyor. Profesörse bundan bıkmıştır. Bu sabahta aynı şeyi yapıyor Rudolf. Profesör Hambert'in yediği reçelleri görünce onu durdurmaya çalışıyor:

"Profesör, ne yapıyorsun sen?! Bu reçel yediğin kaçıncı kaşık? Doktor yediklerine dikkat etsin dedi. Lütfen, o reçeli yemeği bırak. Bu kadar yeter sana."

"Ben hasta değilim, Rudolf! Sağlam olduğum için herşeyden yiyebilirim. Karışma bana!"

Oliver'de Rudolf'un haklı olduğunu söyleyerek olaya müdahele ediyor:

"Ama Rudolf amca haklı, Profesör. Sağlınıza zarar bu kadar tatlı yemek."

Profesör sert bir ses tonuyla cevap verir:

"Oliver, sende başlama!"

Bu zaman Rudolf'un telefonundan sinyal sesleri gelmeye başlar. Telefonu açtığında konum bulma programında prof.Morgan'ın hareket ettiği gözükür. Otelden gittikçe uzaklaşıyor Morgan. Rudolf bunu prof.Hambert'e söylüyor.

"Hazırlanın çabuk! Takibe başlıyoruz."

Hemen hazırlanıp arabaya binerler. Oliver arabayı ne kadar hızlı kullansa da yolda onlara yetişemezler. Biraz sonra Rudolf haritaya bakıp sinyalin durduğunu görür. Eski bir fabrika binasının yanına gelirler. Fabrikanın önünde iki tane araba vardır. Rudolf arabadan inip binanın içerisine girer gizlice. Orada olanları izler. Bir adam siyah renkli bir çantayı prof.Morgan'a uzatır:

"Al bu çantayı. Burada bir milyon dolar para var."

"Tamam alıyorum. Ama işi halletdikten sonra birkaç milyon dolar daha isterim, sevgili Chuck Norris! Bu iş o kadar küçük ve kolay bir iş değil..."

Biraz sonra Rudolf sanki korkmuş, ürkmüş bir surat ifadesiyle dışarıya çıkıp arabaya doğru gider. Prof.Hambert ve Oliver onun bu halini görünce büyük bir merak hissi onların etrafını sarar. Rudolf onlara hiçbir şey olmadığını ve sadece prof.Morgan'ın şimdi fabrikadan çıkacağını söyler. Oliver arabayı çalıştırır ve hızlıca oradan uzaklaşırlar.

Otele geri döndüklerinde kahve içmek için kafeteryaya giderler. Oliver eline üç bardak kahve alıp yavaş-yavaş masaya yaklaşır. Profesör Hambert bir yandan sıcak kahvesini yudumlarken diğer yandan da çalınan kağıt konusunda konuşmaya başlar:

"Çocuklar, o kağıt benim için çok önemli ve değerli. Tüm hesaplamalarım, çalışmalarım hepsi o kağıtta. Orada yazdığım formülün milyonlarca dolar değeri var. Çabuk o kağıdı geri almalıyız onlardan."

Oliver bir yudum kahve içip bardağı masaya bırakır:

"Herşeyi anladımda, bugün olanları anlamadım. Prof.Morgan'ın ne işi vardı o fabrika binasında? Niye ona bir çanta para verdiler?"

Prof.Hambert Rudolf'a bakarak:

"O soruların cevabı Rudolf'ta."-söyler.

Rudolf hemen konuyu kapatmaya çalışır:

"Ya dedim orada da, adam niye para verdi bilmiyorum. Çantayı verdikten sonra vedalaşdılar. Bende hemen kaçıp geldim."

Onlar kahvelerini içip sohbet ederken, orta yaşlı bir adam gülümseyerek onlara yaklaşır.

"Oo! Profesör Hambert, ne hoş sizi burada görmek. Ben, dr.Price."

Profesörün eski bir arkadaşı doktor Price. On yıl önce bir araştırmada beraber çalışmışlardı. Dr.Price şu aralar büyük bir araştırmanın peşinde. Tüm dünyayı sarsacak bir araştırma. Bitkiler üzerinde çeşitli ilaçlar kullanıp onların hormonlarını değiştiren büyük bir tarım şirketini ifşa etmek ve şirketin kapatılmasını istiyor. O yüzden bir haftadır Paris'te.

"Price, seni gördüğüme çok sevindim. Oliver, bu benim eski bir arkadaşım. Rudolf tanır eski günlerden."

"Tanımazmıyım. Yaşayan efsane- dr.Price!"

Dr.Price sandalyesini çekip oturur ve yeni araştırması hakkında konuşmaya başlar:

"Bir araştırma için bir haftadır buradayım Hambert. Bitkileri çeşitli ilaçlarla yetiştirip insanları hasta eden bir tarım şirketinin yaptığı işleri ifşa edip o şirketi kapattırmak istiyorum. O şirketin yetişdirdiği bazı bitkileri laboratuvarda inceledim. Bitkileri devamlı tüketen insanlar üzerinde tecrübeler yaptım. Ve sonuç bir ay günde üç öğün o bitkilerden tüketen bir insan kanser hastası oldu. Dünyanın bir çok ülkelerinde var bu durum. Bu şirket yetiştirdiği meyveleri, sebzeleri diğer ülkelerede satıyor. Yılda kaç milyon dolar para kazanıyorlar haberiniz varmı?"

Prof.Hambert sert bir ses tonuyla konuşmaya başlar:

"Kaç milyon olursa-olsun, insan hayatından değerli değil! Bizim yardımımız gereken herhangi bir konu varmı?"

"Yok, kardeşim. İki gün sonra bir konferansa katılacağım. Orada bu konu tartışılacak."

Rudolf "kolay gelsin" deyip masadan kalkıyor. Yorgun olduğunu söyleyip odaya doğru gidiyor. Odaya girip çekmeceden bilgisayarını çıkarıyor. Bilgisayarı açıyor. İki dakika sonra odanın kapısı açılıyor ve Oliver giriyor içeriye. Rudolf panikle bilgisayarı kapatıp ayağa kalkıyor. Banyoya gidiyor. Ondan fazlasıyla şübhelenen Oliver bilgisayarı açıyor o gittikten sonra. İnternette yaptığı arama ekranda kalmıştı. İngilizce yazılmış iki cümle vardı ekranda:

"Siz Chuck Norris'i bulamazsınız. Yalnız o istediği zaman sizi bulur."

Bunu gördükten sonra bilgisayarı kapatıyor. Rudolf hızlıca odadan dışarıya çıkıyor.

"Ne işler çeviriyorsun sen, Rudolf ?!"-diye kendi-kendine konuşur Oliver.

Odadan çıkıp onun peşinden gider.

Prof.Hambert'se dr.Price'la konuşmasını bitirip odaya geri döner. Burada hiçkimsenin olmadığını gören profesör bu güzel zamanı kendisi için kullanmak kararına gelir. Hazırlanıp odadan çıkar.

Katerina hanımın evine gelir. En son bu eve 3 yıl önce gelmişti profesör. Rüyasında gördüğü o çekmeceyi açar. Küçük bir kutu görür orada. Kutuyu çıkarıp açar. İçinden bir resimle bir mektup çıkar. Resim profesör Hambert'le Katerina hanımın yıllar önce çektirdikleri bir resimdir. Mektubu açıp okumaya başlar:

"Sevgili, Hambert.

Bu mektubu bir gün merakla okuyacaksın. Ve o gün ben bu hayatta olmayacağım. Sen iyi bir insansın. Benim yokluğumu hiçbir zaman hissettirmeyeceksin oğlumuza biliyorum. Sen benim yokluğumda boğulucaksın ama hiçbir zaman içindeki volkanın taşmasına izin vermeyeceksin. Üzüleceksin. Gidenlere rağmen hayat devam ediyor diye üzüleceksin. Böyle olmalı, Hambert. Hayat devam etmeli gidenlere rağmen. Hiç düşündünmü sonbaharda solan çiçekler yaz gelince neden açarlar diye? Ben seni çok mutlu edemedim. Hayatının sonbaharı oldum. Bir gün ben hayatta olmadığımda hayatının baharını yaşa ve mutlu ol. Sen mutlu ol ki, oğlumuzunda yüzü gülsün."

Mektubu okuduktan sonra gözünden yaşlar gelir profesörün...

KAYIP   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin