Çatışma olmadan, Devrim olmaz!

En başından başla
                                    

Devrim'in yanına gittim, kulağına doğru eğildim: "Piiiişşşt Devrim, uyuyor musun?" Genel müdüre göre oldukça mantıksız ve saçma bir soru sorduğumun farkına biraz sonra vardım. İnşallah duymamıştır diyerek biraz bekledim, fakat duymuş.

"Halay çekiyorum, ağabey. Görmüyor musun?" Duymamazlıktan geldim.

"Kız kardeşin bugün bir yere gidecek, sor bakalım nereye gidecek, benim acil toplantım var."

"Hangisine?" Beklediğim bir soru değildi. Bu yüzden biraz afallamıştım.

"Sen ikisine de sor ama önce Nazlı'ya sor, o önceden gidecek gibi."

"Sence bana ne kadara patlar?" İnanamıyorum, kardeşim planımı çözmüştü. Bir ağabey ve bir genel müdür olarak gururum incinmişti. Paradan kaçtığımı düşünüyordu. Bunu kendime yediremezdim. Planım batmıştı. Üstelik işe de geç kalıyordum.

"Biz parasında mıyız, koçum? İstersen ben sorayım," Bir anda, yüzünü bana döndü. Mavi gözlerinin içi kan çanağı gibi olmuş. Beyefendi yine içmiş. Ee, yaşasın bakalım hayatını. Hayta seni!

"Ne alaka, ağabey? Ben mi parasındayım? Kardeşimiz değil mi, alsın istediğini. Diğer kızlar bize ısmartlatmak için bir yerlerini yırtıyor, kardeşimiz de mi öyle olsun? Cüzdanım da üç bin üç yüz yirmi beş lira var, yeter mi deme manasında sordum. Para çekmedim," dedi. Ben senden üç yaş büyüğüm Devrim Efendi. Öyle konuşmak ne?! Biraz sinirlendim, saati görünce daha çok sinirlendim, Allah'tan cüzdanımda iki bin iki yüz lira vardı, gözünün önünde yüz hepsini çıkartıp, başucuna koydum.

"Yeter mi aslanım? Performansını karşılıyor mu?" Böyle demem de manasızdı çünkü benim param daha azdı. Nazlı'ya belki 500 lira verecektim fakat şimdi tüm nakit paramdan oldum. Planım arka tarafta oturup katıla katıla gülüyordu şu an bana.

"Ağabey!"

"Konuşma performansıdan bahsediyorum,"

"Senin o performansı alacak paran yok, al paranı. Ben hallederim." dedi. Sen çalışmadan önce, sen dahil herkesin giderleri benden soruluyordu. Bu ne şimdi? 'Adam mı oldun lan başımıza?' dememek için kendimi çok zor tuttum.  Onun yerine, parayı daha çok yakınına doğru ittim, "Herkes sana ağabey ayağı çekiyor olabilir ama senin ağabeyin de benim. Akıllı ol," dedim. Attığı bakışı ömrümün sonuna kadar saklayacağım. Ağabeyi olduğum için bir şey söylemedi, saygısızlık yapmak istemedi. Farkındayım. Ama çok aşırı sinirlendi, onunda farkındayım. Ama ben onun öz ağabeyiyim, küçükken kavga da beni çağıran, lise de parası yetmeyince beni arayan, kız arkadaşıyla yola kaldığında mesaj atılan kişiyim. Herkes haddini bilsin.

Yeterince gerildiğime göre, artık işe gidebilirdim. Aşağı indim, aşağı inmemle burnuma gelen mükemmel börek kokusu... Bahçe kapısına çıkmak yerine, mutfağa doğru tutulmuş bir şekilde ilerliyordum. Taa ki, mutfakta Asuman'ı görene kadar. İnsanlar normalde, şu sinirli zamanında karşısında güzel bir börek görmek ister, fakat onu yapan kişinin de güzel olmasını bekler. Saçlar yağlanmış, kıyafeti çıkartıp, bol bir şeyler giymiş, sakal - bıyık almış başını iyice gitmiş, kendine belliki boş yer arıyor, oralarda  da çıksın. Asuman'ı bahçeye koysam, tomurcuklanır, o derece. 'O yağlı saçlarını silkip, o yağlarla mı börek yaptın?' dememek istiyorum, demeyeceğim. Midem bulandı sabah sabah. Asuman'ın beni görmediğinden emin olarak, selam bile vermeden dışarı çıktım. Ne mide, ne de sinir bıraktılar adamda!

Arabaya bindim. Saat, 08:25. Sinirliydim. Herkesten önce gelip, lobideki koltuğa oturup geç geleni rencide edici bakışlarla izleyip, "Ooo, isterseniz biz size gelseydik." veya "Ooo, inşallah güzellik uykunuzu, diğer şirketlere kıyasla daha çok yüksek olan maaşınızı ödemek için geldiğiniz işle bozmamışızdır," diyecektim.

Allah'tan şirkete yirmi dakika da geldim, odama hızlı bir geçiş yaptım, ah... İşte, bütün sinirim geçiverdi! Cemre, bütün güzelliği ile karşımda duruyordu, ufak masanın üstünde, kahvaltılık malzemeler vardı. Beni görünce, gülümsedi. "Kahvaltı yapmamışsındır, umarım?" dedi.

"Ne zahmet ettin? Bana söyleseydin keşke, bir şeyler alırdım."

"Olur mu öyle şey, sizin ev kalabalıkmış. Saatler belli olmaz şimdi, bilseydim ilk günden hazırlardım." dedi. Bak, zaten güzelliğin beynimi almış, kalbimi de bu davranışlarınla alma!

"Sağ ol, Cemreciğim. İnan hiç gerek yoktu." Hiç gerek yoktu, diyorum ama nasıl  hoşuma gitti. İnanılmaz hoşuma gitti. Hayır, ne vardı Asuman o güzel böreğin yanında kendi sunumuna da güzel yapsaydı? Şuan bu ufak jestten etkilenmeyecektim. Kadınlar denk mi getiriyor, bilemiyorum ama şuan aşırı savunmasız ve sinirliyim. Şu minicik şey beni nasıl mutlu etti, nasıl Cemre'yi gözümde 'peri kızı'na çevirdi, anlatamam! Birde kadınlara şeytan deriz. Nereden bilecek sinirli olduğumu? Hazırlamış işte, melek gibi kız!

Aslında ben, biz erkekleri de anlamıyorum. Her zaman daha iysini ve daha üstününü istiyoruz. Biz neyiz ki? Bizim olursa bir maaşımız da artı olur, onu da ömrümüzün sonuna dek, eksiksiz bakmaya yemin ettiğimiz karımız ve çocuklarımız için artı olur. 

Mesela, babam çok çalışıp gelirdi. Ama sadece çalışıp gelirdi. Ne annemle, nede bizimle ilgilenirdi.  Annem hepimizle ayrı ayrı ilgilenir, ayrı ayrı dinler, ayrı ayrı yemekler yapardı. Ben Hazal ve Simge'nin doğru düzgün temizlik yaptıklarına şahit olmadım. Annem asla onlara bırakmaz. "Güzel kızlarım," diye diye sever. Devrimle ben, Nazlı ve Simge'ye ne kadar kızsakta, bizde kıyamıyoruz. 

Ee, anneme de kıyamıyoruz. Temizlikçi tuttuk mesela. Babam hiç tutmazdı. Annemin üstüne, "ev hanımı" imgesi yapıştırılmıştı. Sanki hiçbir iş yapmıyormuş gibi öne sürülürdü. Ama alakası yok. Her işe o koştururdu. Ev işini geçtim, evi düzeltmek sıkıntı değil. Ama insan psikolojisini düzeltmek ayrı bir sıkıntı ve çok zor. İnanılmaz zor. Devrim'in sürekli lise kavgaları, benim özel okul görüşmelerim, Simge'nin kanser tedavisi, Nazlı zaten küçüktü... Ona ayrı ve özel bir ilgi gerekiyordu çünkü biz küçükken annem o şekilde bakmıştı. 

O fazla yararlanamadı bu ilgiden. Biz büyüdükçe sorunlarımız büyüdü, kız kardeşim ortalık yerde büyüdü, gitti. O yüzden Nazlı'yı farklı bir değer veririm, öte yandan Simge... O zamanlar ona ap ayrı bir sevgi verilirdi, babam bile ilgilenirdi onunla. Tabii, kanser olduğunu bilmiyorduk. Sonradan öğrendik. Onu bir ara kaybetmeyi göze bile almıştık. O kadar kötüydü. Şimdi çok iyi... Maşallah kardeşlerime. Hepsinin ayrı karakteri var ve hepsi benim için ayrı bir can... Allah kimseyi kardeşi ile sınamasın...

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin