42.BÖLÜM (Hayal kırıklığı)

Start from the beginning
                                    

"Ne halt yiyorsun orda?"

Elimi ona doğru uzattığımda gelip beni kaldırdı. Ağzımdan kaçan çığlıkla gözlerim doldu. Sırtım fena acıyordu. Belimi acıtmadan tutmaya çalışması bile canımın yanmamasına yetmemişti.

"Noldu?"

Sorusunu duymamazlıktan geldim. Tek derdim şu odadan çıkmaktı.

-Yerde neden su vardı? Sırtım ıslandı.

Sinirlenerek bana baktı. Bu hareketine anlam verememiştim. Kazağımı yukarı kaldırmaya çalışınca gözlerimi faltaşı gibi açtım.

-Hey! Napıyosun?

Ellerimle onu durdurmaya çalıştım. Ama acıyan sırtım daha da beter bir hal alıyordu.

"Aşağıda su falan yoktu aptal."

Eline bulaşmış hafif kanda onu harekete geçiren asıl unsur gibiydi.

"Belini tutarken oldu!"

diye fısıldayıp kazağımı kaldırdı. Ona ayak uydurup sırtımı açmasına yardım ettim. Neler oluyor?

"Allah kahretsin Ada! Sırtına noldu?"

Ayağa kalkıp ahşap çekmeceyi açtı. Acı çeker bir halde onu izlerken kendime kızıyordum. Başıma gelen kazaların %99'u merakım yüzünden. Eğer o odayı merak etmeseydim bardakları bırakıp hiçbirşey olmadan bahçeye dönecektim.

-Galiba düşerken sivri merdiven basamaklarına çarptım.

Arkama oturup parmaklarımı tenimde gezdirdiğinde titrediğimi hissettim. Resmen vücudumdaki sinir hücreleri onun parmaklarını takip ediyordu.

"Ne işin vardı senin orda!"

Sinirli sesi sihirli parmaklarının etkisini yok ederken gözlerimi devirdim.

-Benim orada ne işim olduğunu soracağına o merdivenlerin orada ne işi olduğunu soramaz mısın?

Cevap vermeden soğuk kremi vücuduma sürmeye başladı. Bu beni rahat hissettiriyordu. Sanki masaj yapıyor gibiydi. Ayrıca kırılacak birşeymişim gibi dokunuşları hafifti. Daha önce ondan böyle bir muamele görmemiştim. Daha doğrusu yalnızca ondan değil kimseden böyle birşey görmemiştim. Ben bunları düşünürken elleri bir noktada dondu kaldı.

"Sırtına ne oldu?"

Sıkılgan bir tavırla merdivenden düştüğümü açıkladımki beni susturdu. Sesi o kadar derin çıkıyordu ki...

"Yeni olmamış bu izler."

Kasılan sırtım derin bir nefes almamı tetikliyordu. Zihnim depo diye fısıldarken kazağımı örttüm. Depoda onun itmesi, sırtıma çakıl taşlarının batması, sürtünerek aşağı kaymam...
Ürperirken o hala bana bakıyordu.

Elindeki kalan kreme bakarken yumruk yaptığını gördüm. Sinirleniyordu. Ona arkamı döndüğümde çıkan gürültü tarif edilemezdi. Gözlerimi yumdum. Islak kazağı yırtıp atasım geliyordu. Unuttuğum anılar yine ve yine önüme sunuluyordu. Ama bu sefer aynı olmayan birşey vardı. Bundan birtek ben etkilenmiyordum.
Bundan şu an evi dağıtan adam da etkileniyordu. Gözlerimi açıp ona döndüm. Sinirli nefesalışveriş sesleri herkesi ürkütecek cinstendi. Yere atılan vazolar, sandalyeler, çekmece içleri, süs eşyaları, kırılan çerçeveler...

Herşeyi yerinden etmişti. Oda anlamıştı depoyu. Hatırlamıştı. Kızaran gözleri başka birşeyin açıklaması olamazdı. Masanın üzerindeki son kalan vazoyuda parmağımla itip yere düşürdüm.
Derin sessizlik ikimizide dinginleştirmişti. Fırtına sonrası kalan enkaz gibiydik.

SİYAH MEŞALE Where stories live. Discover now