-13-

104 8 7
                                    

ŞARKIYI ŞİMDİ DE AÇABİLİRSİNİZ AMA SÖYLEDİĞİM YERDE MUTLAKA AÇIN

-----

‘’ Hey, orada birisi var mı? Orada birinizin olduğunu biliyorum, çocuklar. Deminden beri izlediğim GPS sinyali birinizin öldüğü haberini verdi bana, vah vah, ne yazık! Diğeriniz nerede? Gerçekten, paraları alıp adamları öldürebildiniz mi, öğrenmeye ihtiyacım var. Hey! Birisi beni duyuyor mu? ‘’

Sessizlik boy gösterdi.

‘’ Diğeriniz de ölmese iyi olur. İşin neredeyse sonuna geldik! Hadi ama! ‘’

Kan içerisinde bir kol sürünerek telefona ulaştı.

‘’ Merhaba, Cece. ‘’

‘’ Ara, ara!* Demek avladın ötekini. Açıkçası epey şaşırdım ama, senden de bu beklenirdi. ‘’ ( Ara Ara: Hey, hey! Kimler varmış burada? )

Derin bir nefes aldığı sırada omzundan biraz daha kan akıp gömleğine bulaştı. Sol kolunu daha fazla kullanamazdı, bir şeyle tampon yapması gerekiyordu ve o şeyin bu küflü bodrum katında bulunamayacağı kesindi.

‘’ Akira, tatlım, orada mısın? ‘’

‘’ Yaralıyım, Cece. Uygun bir zaman değil. ‘’

‘’ Pekala, sadece adamları öldürebildin mi onu soracaktım. ‘’

‘’ Bilmiyorum. Az sonra çıkacağım. Beni meşgul etme. ‘’

Telefonu kapattı ve sağ kolu güçsüz bir şekilde yere düştü. Metal rafların birine dayanmış, ayaklarının dibine uzanan cesedin akan beynini seyrediyordu. Alnının çatısına küçük kalibreli bir mermi ve bir goril gibi yere yığılmıştı. Planı 0,6 salisede hallolmuştu, üstelik mermiyi göğsüne de yememişti. Bir mermi alacağını biliyordu. Omzuna almak kötünün en iyisiydi.

Yavaşça dizleri üzerinde kalkarak cesedin gömleğine doğru ulaştı. Misha’da son derece hizmetli bir ilk yardım çantası vardı, belki kolundaki mermiyi arabada çıkarabilirdi ama şu an kolunu sarabileceği bir şeye ihtiyacı vardı. Şimdiden terlemişti.

Michael’ın gömleğinin alt kısmını tutup derin bir şekilde yırtarak çektiğinde kolunu sarabilecek kadar yeterli bir kumaş parçası eline geldi. Adamın beyin parçalarıyla lekelenmemişti ama şimdi kan olacaktı. Derin bir nefes aldı. Kolunu acıyla kaldırıp inlediği sırada altından geçirip güzel bir şekilde kolunu sardı. Bir yarası olduğu zaman canını ne kadar acıtsa da sıkması gerektiğini biliyordu, sık ve her şey bitsin.

Yukarıda hala insanlar vardı. Parası yanındaydı ama görevini tamamlamazsa üç mislini rüyasında görürdü. Onun kafasına sıktığı silahı belindeki kılıfına yerleştirdi, para torbasını aldı ve taramalı tüfeğini sağlam omzuna takıp merdivenlere yöneldi.

Merdiven dikti ve tek elle tırmanmak bir saniyeliğine de olsa ağırlığını sadece ayaklarının dengesine bırakmak anlamına geliyordu, yine de bunları çoktan öğrenmişti. Tek elinle tut, kendini çek, hemen bırakıp bir yukarıdakini tut. Diğer kolu çoktan uyuşmaya başlamıştı.

Kapağa geldiği sırada merdivene yavaşça yaslandı ve sağlam koluyla kapağı ittirmeye çalıştı. Kare şeklinde delik delik olan kapağın bir kısmının karanlık olmasından üzerinde ışık düşmesini engelleyecek bir şeyin olduğu belliydi. Dişini sıkıp biraz daha itmeye çalıştı.

Kapak açılıp yüzü aydınlığa çıktığı sırada gölge oluşturan o şeyin, bir cesedin kolu olduğunu fark etti.

Kolu, kukla koluymuş gibi sallayarak öteki tarafa attığında cesedin iri yarı bedeni hala kapağın kenarındaydı. Yaralı koluyla biraz destek alması gerekse bile sessiz olması lazımdı, bu yüzden dişini sıkmaya devam etti.
Etraf çok sessizdi. Bina büyüktü, öteki tarafta olabilirlerdi. Yine de sadece bir kol ve bir silahla hepsini alt edemezdi. Odadan çıkıp tahta döşemelerde yavaş  bir şekilde sürünmeye başladı.

robots in basketball || kuroko no basket Where stories live. Discover now