60.bölüm Sezon Finali

10.4K 377 167
                                    

Say Something, I'm giving up on you. 

Bir şey söyle! Senden ayrılıyorum... 

Bölüm şarkısı; Say Something - Boy Epic Dinlemenizi tavsiye ediyorum.

Bölüm başlığı;

Biz sonlara yakışmıyoruz, bayım. Biz veda edemiyoruz. Bu yüzden, hoşça kalma.

İlmek ilmek örmüştü boğazıma geçireceği ipin düğümünü. Tabure olarak omuzlarını kullanarak, omuzlarına almıştı beni. Boynuma geçirdiği ip, onun çömelmesiyle oraya oturup, kesecekti nefesimi. Fakat Yağız, kıpırdamadan öylece duruyordu. Ne eğilip ölmeme izin veriyor, ne de beni bırakıp gitmeme izin veriyordu. Ne yaptığını, neden bunu yaptığını bilmesem de bir şeyi çok iyi anlamıştım artık. Yağız, gitmemi istemiyordu. Yağız, ölmemi istemiyordu...

"Mira!" Uzun zamandır duymadığım bu ses ne hissettiriyordu bana. Her bağırmasında korkmam için binlerce sebep verirken, şimdi cevap vermeyip, gelmesi için öylece oturmuş kapıya bakıyordum. Bağırıp kızacak olması umurumda değildi. Biliyordum, en fazla üç kez bağırıyordu Yağız her defasında. Ve üçünde de cevap vermediğim zaman odama dalıp, hesap soruyordu. Bu bir hafta neyi değiştirmiş olabilirdi ki? Beni değiştirmiş miydi? Onu, değiştirebilmiş miydi?

Hayır.

Yağız değişmezdi. Kendine bu şansı hiç tanımıyordu. Sanki değişmek istese kendine ihanet edecekmiş gibi... Bana iyi davransa ertesi gün bunun cezasını hem bana hem kendine veriyordu. Bir hatamda affetse en ufak bir cümlemde bunu misliyle ödetiyordu. Sanki bana her iyi davranmasında biri onu çimdikliyor ve kendine getiriyordu. Neden böyle davrandığına anlam veremiyordum. Bazen iyiyken birden en kötü oluyordu, o.

"Mira!" Üç. Biraz sonra açılacak olan bu kapıda kükreyecek olan Yağız, neden korkutmuyordu beni? Daha geleli iki gün bile anca olmuşken, ruhumu ele geçiren bu garip ruh hali nereden geliyordu? Dediğim gibi kapı kırılırcasına açıldı. "Duymuyor musun?" diye hırladığı sırada onu öylece izliyordum. Yüzüme baktığı sırada ifademde ki boşluğu fark etti. Kaşları çatılırken, ne olduğunu sorgularcasına kaşları çatıldı.

Her ifadesini ayrı ayrı analiz ediyordu beynim. Şu an ne kadarda mutluydu. Karşısında ki gördüğü kişinin Yağız olması, telaşlı düşüncelerimin telaşını dindirmişti. Ona uzun uzun baktım. Beynime bu hediyeyi bahşederken, gözlerimi kırpmak dahi o saniyenin katili olur diye çekiniyordum. Daha önce hiç kimseyi bu kadar özlemediğimi fark ettim. Ölmüş birine yıllar sonra kavuşmuş gibi hissediyordum. Tüm duygularım karma karışık, talan olmuşlardı.

"Ruh gibi yüzüme bakacağına, şuna bak." diyerek bana bir kağıt uzattı. Yüzüne kısa bir bakış atıp, elinde ki kağıdı aldım. Öküzlük edip, şu anımı kursağımda bırakmasına suratım mümkünmüş gibi daha da asılırken, kağıda baktım. Bir fotoğrafın siyah beyaz bir fotokopisi çekilmişti. "Senin hemen arkanda, babanın yanında ki adama bak." dedi Yağız. Elimde bir topla kameraya bakmış gülüyordum. Fotoğraf fazla tanıdıktı fakat pek net değildi. Büyük bir bahçedeydik ve ileride arkamda babam bir adamla konuşuyordu. Babamın bakışları bendeydi fakat gülmüyordu. Sanırım burada 14 yaşımdaydım.

Evet, evet hatırlıyordum. Fotoğrafı çeken ise bu adamın kızı benden birkaç yaş büyük olan Lara'ydı. O arkada ki adam ise babası. Hayır bir dakika, bu adam! Bu adam onun babası değil, amcasıydı. Bu adamı hatırlıyordum! Fakat Lara'yla ben ev arkadaşı aradığım zamanlarda tanışmıştık. Bu fotoğrafta olması imkansızdı... 17 yaşımda tanımıştık, 18 yaşında Amerika'ya gelmişti. Burada 14 yaşındaydım... Nasıl? Beni tanıdığını saklamış mıydı? Hafızamın olmadığını, unuttuğumu nereden biliyordu? Kafam allak bullak olup, fotoğrafa şaşkınlıkla bakarken, "Hatırlıyorum." dedim doğrulup, fotoğrafta ki adamı gösterip, "Bu adam,", "Oktay Hüner." diye tamamladı Yağız. Bakışlarım yüzüne yöneldiğinde kaşları çatıldı. 

BEDEL - Azrail'in Gölgesi (Seri 1/3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin