"Halası?" dedi Oğuzhan. "Hangi hala?"

"Bizim bir tane halamız var," diyen Ruken Oğuzhan'a döndü. "Hurinur, ama eşiyle ve evlât edindikleri kızlarıyla Antalya'da yaşıyorlar."

"Seni bir kez gördü Oğuzhan, o da sen kucağımda bebektin. Ben bile unuttum yüzünü, Nil'e bakınca anımsadım. Mutlaka görüşmeliyim; onu çok severdim."

"Eniştem vefat etti ama sonra halam başka biriyle evlendi. Fatih eniştemin büyük dayısıyla evli, aşırı mutlu."

"Bilmiyordum," dediğinde kapı bir kez tıklanıp aralandı.

İlk Kenan göründü, eli arkasındaydı. "Günaydın, geçmiş olsun." Hazal'ı içeri kibarca çekip öne getirdi. "Merhaba," diyen Hazal'ın gerilmiş yay gibi olduğunu hepsi görebiliyordu.

Nihan Hanım, Hazal'ı baştan ayağa süzüp, gülümsedi. 'Annesine benzeyen bir yönü ince ve uzun fiziği,' diye düşündü. "Merhaba Hazal, gelsene." Gitmeye hazır giyinmiş, yatak başlığına sırtını vermiş olan Nihan Hanım doğrulup gülümsedi. Yatağa vurup Hazal'ın oturmasını bekledi.

Hazal yatağa bakıp ayaklarını sürüdü. Bu yaşadığı en büyük acılardan biriydi; annesinin acı verdiği kadınla karşı karşıya gelmeyi hiçbir zaman hayal dahi etmemişti. Usulca oturup, kucağında birleştirdiği buz kesmiş ellerine baktı.

Ruken Oğuzhan'ın yanında oturmaya devam etti, Kenan da omuzunu duvara verip kollarını gözsünde kavuşturdu.

Geçmiş en çok bu iki kadının yakasına yapışmıştı, gelmiş geçmiş acıları izlemeye başladılar.

"Bana bakar mısın, Hazal?"

Nihan Hanım'ın sesiyle başını hızla kaldırdı, ürkek, savunmasız bir kedi gibiydi. Kadına bakarken utanıyordu, kalbinde başka bir duygu belirmiyordu.

"Baban gibi bakıyorsun, Servet'i gördüğüme yemin edebilirim."

Hazal'ın bakışları bulutlandı. "Babamı ne kadar tanırdınız?"

"Çok iyi... Aynı camiada büyüdük ve iyi arkadaştık. Baban mükemmel bir adamdı..." Hazal'ın mavi gözlerinin derinliklerine kadar iniyordu. "Tıpkı annen gibi..." Hazal'ın buz kestiğini gördüğünde uzanıp elini elleri arasına aldı. Buz gibiydi. "Sana biraz ondan bahsedeceğim; Emel çok güzel bir kadındı, kalbi boş her erkeği ayakları önünde diz çöktürecek kadar güzel... Açık sarı saçları, ışıl ışıl yeşil gözleri vardı. Çok toydu, aynı yaştaydık ama onun ruhu toydu. Yepyeni bir hayata adım atmıştı, ne olduğunu anlaması uzunca bir süresini almıştı. Baban ona o kadar âşıktı ki annenin savrulan bir yaprak gibi yolunu bulamadığını göremiyordu. Servet, Emel'e bakarken gözleri parlardı, eli kolu hep annenin üzerindeydi. Ama annen ona âşık değildi, bunu Emel'e bakan herkes görebiliyordu. Baban buna aldırmıyordu, Emel onundu, kızının annesiydi. Ona öylesi muhteşem bir hayat sunuyordu ki Emel savruldukça savruluyordu en sonunda da birini gerçekten sevdi."

Hazal gözlerini kapatınca damlalar birer birer ardı ardına indi. Dudakları arasından küçük bir hıçkırık bıraktı. Kenan başını eğip, ayakuçlarına bakındı. Ruken Oğuzhan'a sokuldu ama gözleri dolu doluydu.

"Bana bunları neden anlatıyorsunuz?"

Nihan Hanım Hazal'ın elini sıktı ve devam etti. "Oğuz'un babasını çok sevdim, o kadar sevdim ona o kadar kendimi verdim ki gözlerim kör olsa bile onu bulurdum. Bana her zaman saygı duydu, asla beni kıracak, üzecek bir şey yapmadı. Bu bana daha çok cesaret veriyordu ve onu her an daha çok seviyordum, kördüm, göremiyordum; o bana bir kadın olarak saygı duyuyordu; bana âşık değildi. Kocamın başka bir kadına aşkla bakışını gördüm. Başka bir kadının gözlerindeki saf aşkı gördüm. İkisi birbirini tamamlıyordu, Servet ve ben bu hikâyede birer piyonduk; şah ve mat onlardı." Bir damla yaş indi Nihan'ın yanağından, belki de sonuncuydu...

Kalp Sonunu Kendi Seçer Donde viven las historias. Descúbrelo ahora