Elinde kocaman kırmızı bir buket gülle 'al ömrümü koy ömrüne' der gibi bakıyordu. Çiçeğe uzandı. Yavaşça aldı. "Hoş geldin," dedi.

"Asıl sen hoş geldin," diye yavaşça fısıldayarak geçiyordu yanından. "Dünyama," demişti, o yakışıklı suratındaki enfes gülüşle.

Hazal eriyecek, az sonra parke taşlarının arasında kaybolacak gibi hissediyordu. Bacakları ilk kez onu bu kadar zorluyordu. Bıraksa kendini, düşecekti.

Hazal'ın kocaman bir ailesi vardı. Hazal'ın kalbi tıka basa doluyordu. Dünyadaki mutluluk hakkının bitmemesi tek duasıydı.

"Hop," dedi Aslı. Arkasında Zeynep, Azra ve eşleri belirip yandan geçerek salona girdi beyler.

"Bizimle iyi geçineceksin Gelin Hanım, ona göre."

"Kenan asıl bizim oğlumuz, ona göre." Zeynep yandan, gülümser şaka yollu bir bakış attı.

"Operasyon varsa gece koynunda olsa göndereceksin," dedi Azra alttan bakıp. "Anlayabildik mi?"

Hazal'ın içi kaynadı, elini ağızına kapandı. Kahkahasını sıkıca bastırdı. "Büyüksünüz ablalarım. Çok mutluyum, bir sürü görümcem var ama tek bir şartla gönderirim."

"Bak bak," dedi Aslı. "Çabuk uyanıyor. Neymiş?"

"Beni de alacaksınız operasyonlara, yoksa Kenan'ı yatağa bağlarım yine de göndermem."

Kahkaha attı Azra. "Ekibe hoş geldin Hazal."

Şen gülüşlerle salona geçerken durdu Aslı. "Çok tuz koyma, yazık kardeşime."

"Çok koyacağım, öyle çok ki." Hazal sinsi gülüşüyle el öpmek için geçti yanlarından.

Kenan'ın babası Ahmet Bey, şivesiyle, babacan tavrıyla ve mutlu ifadesiyse o güzel sözleri Cemil Bey'e yöneltirken Hazal ve Kenan nefesini tutmuştu. Hayatlarında asla unutulmayacak günlerden birini daha yaşıyorlardı. Bir dünyaya açılan bambaşka anlardan geçiyorlardı.

Cemil Bey'in ömrüne ömür katan törende, "Verdim gitti," sözü hayatında bir ilkti. Kızını evlendirememişti ama nasip torununaydı. Enfes bir deneyimdi onun için. Sırf bunun için bile minnettardı Kenan'a.

Tepsiyi kavradı Hilal. Hakan Bey'in hemen yanına geçti. Bu gece ve ilerisinde kız kardeş görevi onundu. "Makas kesmiyor Kenan."

Kenan'ın yüz kasları kendini gülümseye emanet etmiş gibiydi. "Sana ne vereceğimi bilemiyorum," dedi Kenan. Tüm mal varlıkları bir olan birine ne verebilirdi?

"Bir dakika," dedi Aslı, kenardan yaklaşıp Kenan'ın önüne geçti. "Bu iş bana ait. Sonuçta ben ablayım." Kocasına dönüp elini uzattı. "Yiğit, ver canım."

Yiğit önceden hazırladığı parayı cebinden çıkarttı. "El canım."

Parayı görenlerin gülüşleri birer birer büyüdü. Hilal dahi gülümsüyordu. Aslı avucundaki bayraklı 1 TL'yi tepsiye bıraktı. "Bende yok diye ağlıyordun, bak şimdi oldu. Haydi kestir şu makası."

Espriyi çözen aile gülüşleri arkalarında bırakırken, Hakan Bey kurdeleyi kesmişti. Hiç kopmayacak bir bağı ayırmıştı.

Kenan ve Hazal, birbirlerine sarılıp, ayrılıp göz göze geldiklerinde dünyanın o geri kalan her zerresi silinmişti. Kadının kulağına, "Çok seviyorum seni," diye fısıldadı. Karşılığını parlak, mavi, muhteşem bir bakışla almıştı.

Ve o geceye Zehra davetli değildi.

...

Efşan'la oturup nargile içmeyi delice özleyen Ruken isyan bayrağını çekerek, "Ben evime gidiyorum. Nargile içireceğim, Efşan'la oturup dedikodu yapacağım. On sekiz yaşında değil, yirmi sekiz yaşındayım," demiş, soluğu evinde almıştı.

Kalp Sonunu Kendi Seçer Where stories live. Discover now