4.Bölüm

8K 380 32
                                    

Sonbahar ayrılıklar için var ola gelen bir mevsim ise şayet gerek yok ona.Kuruyup,sararan yapraklar hevenk hevenk;rengarenk binbir çeşit mahsülden sonra bile isteye bırakıveriyorsa toprağa kendini ayrılıkdan ötürü, gerek yoktu insanoğlu için.Böyle bir katledilişe böyle bir hüzün için değmezdi besbeslli.Sebebi ne olursa olsun insan sevdiğine sırt döndükten sonra zatı şahanelere ait sebeplere ve bunların sonuçlarına ne gerek vardı?

Asıl olan ismiyle Yağız Yılmaz,bundan iki yaz öncesi ülke sınırlarının dışında bomba ve aktif savaş müfrezelerine birkaç kilometre kadar yakında ;ağzında biriken kanı tükürürken,sol böbreğini çalışmaz hale getiren yumruk ve tekmeleri yerken biliyordu taa, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını biliyordu.Daha o gün,yoluna taş koyduğu bu zamana kadar usülsüz bütün pis işler bugün kah kan olup yaralı omzundan kah anacığının emzirdiği süt olup fitil fitil burnundan gelirken düşlüyordu bunları.Geldi de!

Bilincini kaybetmeye yakın vücuduna yediği kırbaç darbeleri kürek kemiğinden kaburga kemiğine kadar iz bırakırken düşündü bundan sonraki yaşamını.Dişlerini dökmekistercesine çenesine indirilen darbeler istedikleri bilgileri alamayınca bu kez bir koçbaşı niteliğine bürünüyorlardı.Mezar taşında ölüm tarihinin '2009' yazacağına tam inanmışken saolsun teşkilat sınır dışı falan dememiş canını dişine takmış,gerek siyasiler araya girmişler bir olup kurtarmışlardı bu adamı.İşin aslı ise bu adamın niteliğini ve niceliğini kurtarmak için canını dişine takmış;ağabeyi silah kaçakçısı,ciğeri beş para etmez adamın önde gideni dememiş çekip almışlardı Yağız'ı işkence sığınağından.

         Bir bakıma içindeki vatan aşkı ile bastığı toprağa titreten bu adamı kendilerine tapulamışlardı.Gerek çıkarılan sahte kimlik ve bilgilerle gerek çıkarılan yeni teşkilat kartları ile...Yoktu artık Yağız ve bundan böyle tek bir tereddütü olmayacaktı bu adamın.Kaybedeceği zerre bir şeyi olmyan,kaybedecek bir ismi dahi olmayan bir adam.

dile kolay akla zor...

"Saol Gürkan.Peki hangi hastane?"telefondaki adamın söylediği hastane ismini ve hastanenin bulunduğu şehri aklına yazarken göğsünde dağlama etkisi yaratan bu bilgileri güçlükle sindirdi.

"Sen bir gelişme olursa beni yine de haberdar et koçum."aldığı olumlu yanıtı Yağız bilse de dostlukları çok eskilere dayanan Önder merakla gözlerini kısmış

Elindeki çayından bir yudum daha alıp çay tabağının içine bırakıvermişti.

"Saol,eksik olma."demişti bu kez de.Türkiye döndüğü için mutlu olduğunu söyleyen adama geri dönüş olarak.


   Ali telefonu hüsranla kapamış,boştaki eliyle çay bardağını eline almıştı.

"Söylesene oğlum ne olmuş?Nasılmış,iyi miymiş?"dedi kızgınlıkla harmanlanmış heyecanıyla Önder.

"Nasıl olacak Önder,nasıl olacak?!Bunca yaşattığımdan sonra iyi olmasını da beklemem."diyen adamın ses tonunda sessiz öfkeler vardı;kırgınlıklar,kızgınlıklar,üzüntüler...Hepsi de sessizdi.Ne son verecek kadar kati ve ani ne de sineye çekecek kadar ufak tefekti bunlar...

"Ee,çatlatmasına!Şimdi neredeymiş?" Önder, Yağız'ın eşi Serap'ı da uzun süredir tanıdığından genç kadın için endişe duyuyor içten içe üzülüyordu.

"Almanyada'ymış.Trabzon'dan döndükten sonra durumu ağarlaşmış Berlin'de bir hastanede yatıyormuş."dedi uçsuz bucaksız maviye,boğazın serin sularına gözlerini çevirirken bu mahzun bakışlardaki derin kederi fark etmişti Önder o da sessizce başını öte taraflara çevirdi.

Kod Adı:KILIÇDonde viven las historias. Descúbrelo ahora