Bir duvar yerden tavana bebekti. Mor tüllerin süslediği prenses yatağına ilerleyip Leyla'yı kucağından indirdi. Saçlarını geriye toplayıp küçük suratını elleri arasına aldı. "Şimdi yemeğini yiyecek ve yatağından hiç çıkmayacaksın, anlaştık mı?"

Zeki bakışlarıyla başını salladı. "Yemeğimi bitirene kadar benimle kalacak mısın?" Solgun yüzü daha çok üzgündü Leyla'nın.

"Kalacağım ama sonra gideceğim. Akşam yine geleceğim. Sonraki akşamlar da geleceğim, ben çalışıyorum, gündüz evde değilim ama akşamları mutlaka geleceğim. Üzerini değiştirelim, sen dinlen. Bana kıyafetlerinin yerini gösterecek misin?"

Yataktan zıplayarak indi, dolabının önüne geçip sürgüyü çekti. "Burada," derken gülümsüyordu.

Gözüne kestirdiği pijamaları alıp Leyla'ya döndü. "Banyoya git ben de geliyorum."

Leyla banyoya uçarak girerken Ruken, Oğuzhan'ın dibine kadar girdi. "Şu işim bitsin sonra senin banyonu göreceğim, umarım küvet vardır çünkü seni orada boğacağım."

Boynunu sağa sola yatırıp esnetti, ela gözlerini kısarak indirdi. "Bekliyorum." Odadan çıkarken Ruken onun pişkin tavrına dişlerini sıktı. Banyoya geçip Leyla'ya kısa bir duş aldırıp saçlarını kuruttu. Anneliğe yabancı değildi çünkü bir düzine yeğeni vardı ve ablalarından Nazlı'dan çok şey öğrenmişti. Üçüzlerle çok gece uykusuz kalmışlıkları vardı, alışkındı.

Yemeğini yedirip, ilaçlarını verdiği Leyla'nın yanağına kocaman bir öpücük kondurup akşam geleceğini tekrar ederek uykuya gönderip çıktı odadan. Elindeki tepsiyle olduğu yerde durdu bir süre. Neler yapıyordu? Neredeydi? Bu akış başını döndürüyordu ve Nihan Hanım'ı hâlâ görmemişti. Tahmininden çok daha çetin bir kayınvalideyle burun burunaydı.

"Uyudu mu?"

Oğuzhan'a dönerken tepsiyi koridordaki konsolun üzerine bıraktı. "Annen nerede, neden göremiyorum?"

"Annem evde değil." Ruken'in yüzüne bakamıyor oluşu, oğluna ettiği sitem sözleriyle ortadan kaybolmayı tercih etmişti Nihan.

"Annen benden hoşlanmıyor sanırım?"

"Sorun o değil."

"Bir sorun var yani?" Saçları nemli, sabun kokularının yayıldığı adama yaklaştı. "Bunca zaman benim iki adım ötemde oturuyordun ve bana bunu söylemedin. Bana geldiğinde siteye nasıl girdiğini bile sorgulamadım. Adam diplomat dedim, ülkeler arası kimlik gösterip geçiyor, siteye girmesinde ne zorluk var ki diye düşündüm. Sen beni daha ne kadar aptal yerine koyacaksın?"

Ruken'in arkasına dolanıp sırtından iteklemeye başladı. "Şu sondaki oda benim odam, orada istediğin kadar bağırabilirsin."

"Salona inmeyi tercih ederim," diyerek arkasını döndü ama elinden tutan adam onu odaya çoktan yaklaştırmıştı. Kapıyı açarak içeri çekti, karşısına geçip tepeden baktı.

"Ben bu evi İstanbul'a ilk geldiğim gün aldım Ruken."

"Ben de onu diyorum, sen nesin, kimsin? Kulüpte beni görüyorsun, ne giydiğime dikkat ediyorsun, benim ödül törenimi izliyorsun. Evinin dibinde ev alıyorsun, benimle bir projeye imza atıyorsun, seninle aynı evde iki ay yaşadım ben, birden kızına anne oluyorum."

Hafif sert sesini yine de yükseltemiyordu. Odalar arasında mesafe vardı ama Leyla'nın duymasını istemiyordu. Sözleri beyninde yankı buluyordu, bu sözlerinin tamamını birleştirmesi, karşısındaki adamda ilk kez kocaman bir soru işaretine neden oluyordu.

"Oğuzhan Kara'yım." Ruken'in öfkeli kahve gözleri hiç tekin değildi ama devam edecekti. "Ben bir Kara'yım."

Suskunluğu birkaç saniye sürdü, gözleri kısılıp başını geriye çekti. Ağızı dolu dolu 'ben bir Kara'yım, diyen adamdan ne çıkaracağını düşündü. "Ne demek istiyorsun?" Sesi fısıltı kadar usul çıkmıştı.

Kalp Sonunu Kendi Seçer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin