Esinti*

129 25 2
                                    
















Adımlarını hızlandırdı genç adam, sadece bir yere yetişmeye çalışır gibi bir hali yoktu sanki sabırsızlanıyordu. Uzun zaman olmuştu. Çok uzun zaman... Artık Nil'i görmeye hazırdı. Ömer hastanenin bahçesinde gezdirdi gözlerini. Nil'in buralarda dolaştığını düşündü. Bir rehabilitasyon merkezi ha? "Gerçekçi olalım Nil burada 2 saat bile nefes alamazsın!" diye geçirdi aklından.

Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. Bir an aklına eski bir esinti takıldı.

           

" Aylardan Ekim, günlerden Pazardı. Kış mevsiminde olmalarına rağmen hava güneşliydi. Ömer motorundan inip aheste bir tavırla kaskını çıkardı. Oyalanmak hoşuna gidiyordu. Etrafına verdiği havadan hoşlanıyordu. Kaskı kolunun altına alıp sanki hep böyle hareket edermişçesine göz kırptı karşısında saçları havalanan kıza. Kırmızı saçlarının esintiden savrulmasını keyifle seyreden Nil, kendini her zaman sevmiştir. Ama sevilmek başkaları tarafından beğenilmek başka bir duyguydu onun için. Bazen parmakla gösterilen kız olmanın verdiği gururu yaşarken aklına hep geleceği düşerdi. Nasıl biriyle evlenecek, Aslan'a benzeyecek mi? Ömer gibi anlayışlı olacak mı?

Ömer ilerledikçe Nil'in kendiyle ilgilenmediğini, yine düşüncelerinden sıyrılamadığını fark etti. Kaşlarını hafifçe çatıp bir adım gerisinde durdu. Bu kızın aklında bir şeylerin dönmediği bir an var mıydı acaba? Ömer çenesini sıvazladı sıkkınlıkla. Sevgililer ne yapar diye düşündü. Sahilde olduklarına göre...

Karşıda balon satan bir amca vardı. Kafasındaki takke yamulmuş, sıcaktan alnında minik ter damlaları birikmiş, kamburu olabileceğinden daha da çıkık vaziyete gelmişti. Kimse onun balonlarından almıyordu. Herkes yanından öylece ilerleyip geçiyordu. Ama amca pes etmeden sesleniyordu: "Balonlarım var, rengârenk; umutların kaynağı, çocukların mutluluğu; balonlarım var!" Ömer gözlerini kısıp önündeki kıza baktı sonra açısını hafifçe amcaya çevirdi. Ayakları ne zaman oraya yönlendi kendisi de bilmiyordu. Baloncu amcanın önüne geldiğinde tebessüm etti yavaşça. En yukarda bir kırmızı balon çarptı gözüne, cebinden cüzdanına uzandığında yaşlı baloncunun gözleri ışıldadı. Bir tane balon satabilmenin sevinciyle kamburundan biraz doğruldu.

            -Hangisi olsun beyim?

Ömer cüzdanından bir, iki yüzlük banknotu çıkarıp işaret parmağı ve orta parmağının arasına sıkıştırıp kafasını en yukarı doğrultup gülümsedi.

            -Şu yukarıdaki kırmızı olanı istiyorum.

Amca hevesle ipini doladığı elinden kırmızı balonu çekiştirmeye uğraştı. Sonunda çözdüğünde sabırla bekleyen Ömer'e minnetle uzattı.

            -Buyur beyim. 2 lira.

Sadece 2 lira için sabahtan bu yana sıcakta bekliyordu yani. Ömer içten gülümsemesiyle ona 200 lirayı uzatınca amcanın kaşları çatıldı.

            -Siftahı senle yapıyorum beyim, bozduramam ki. Kalsın benden olsun.

Amcanın yüzü düşmüş umudu kırılmaya başlamıştı. Ömer amcanın avucunu ellerinin arasına alıp 200 lirayı sıkıştırdı.

            -Amcacım bana dedemi hatırlatıyorsun, küçük çocukların balonlarını senden almak istemediğim için bütün balonları almıyorum. Sen onları çocukların mutluluğu ve dedem için satar mısın?

Amca utançla başını eğdi. Kısık bir sesle teşekkür etti. Ömer gülümsemesi daha da genişleyerek hala saçları rüzgârdan savrulan kıza yöneldi. Son bir kez Nil'in dram yüklü haline baktı. İçinden geçirdiklerini dağıtabilmek adına banka oturdu. Nil kafasını ondan yana çevirmedi. Geldiğini biliyordu. Onun olduğunu da biliyordu. Mırıldandı.

Kız Kulesi Boğaz'ında Kalsın İstanbul!Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon