"Anne kapıyı tıklatmanı kaç kez söyleyeceğim." Kadın oğlunu duymamış gibi önüne geçerek gömleğini düzeltmeye başlamıştı. Bunalan genç adam onun yanından ayrılarak odanın kapısına yöneldi. Çalışma odasına giderek çantasını aldıktan sonra kaçar gibi evden ayrılmıştı.

****

"Hazan hanım, geç kalacaksınız..." kulağına yankılanan sesle genç kız gözlerini aralamıştı. Başını çevirerek yatağının karşısında ki duvarda asılı olan saate bakmıştı. Canı hiç yataktan çıkmak istemezken çalmaya başlayan telefonu ile yerinde doğruldu. "Efendim." Telefonuna cevap verirken bir yandan da üzerinde ki örtüyü kenara atarak yataktan kalktı. Arayan yeni iş yaptığı şirket sahibinin asistanıydı. Öğle yemeğini bir toplantıya dönüştürerek zaman kazanmaya çalışan şirket Hazan'ın da hastaneye gitmesine fırsat sağlayacaktı. Hazırlığını yaparak kahvaltı masasına geçtiğinde saat dokuzu geçiyordu. Yardımcısı bu durumdan hoşlanmamıştı. Kızı gibi gördüğü genç kızın son zamanlardaki durgun halinden endişe duyuyordu.

"Sonnur abla, bana meyve suyu verir misin?" kadın onun istediğini yaparken yaklaşık yarım saat sonra evden çıkmayı başarmıştı. Önce şirkete gidip öğleye kadar işlerini halletmişti. Sonrasında öğle yemeği için ayarlanan toplantıya yetişti. İş yemeği birden farklı bir havaya bürünmüştü. Selim Bey genç kızın ağzından çıkan her kelimeyi dikkatle dinlerken diğer yandan onun hakkında bilgi almaya çalışıyordu.

"Aileniz hakkında konuşmuyorsunuz hiç..." Selim'in sorusu genç kızın duraksamasına neden oldu.

"Ben tekim, ailem yok."

"Özür dilerim, sizi üzmek istememiştim."

"Önemli değil, alışkınım." Önünde ki yemekten bir lokma alan genç kız içinden de 'Zaten varlıklarıyla yoklukları aynıydı...' diye geçirdi. Ailesi onunla hiç ilgilenmezdi. Erken öldükleri içinde hiçbir zaman bir ailesi olmamış gibi hissediyordu.

"Bu iş için sizinle çalışmak zevkli olacak. Peki eşiniz bu iş anlaşmasına ne diyor?" Hazan gözlerini kısarak karşısında ki adama bakmıştı. "Evli değilim, ayrıca evli olsaydım bile işlerime kocamın karışmasına izin vermezdim."

"Anladım, o zaman erkek arkadaşınız..."

"Selim bey neyi öğrenmeye çalışıyorsunuz? Hayatımda biri olup olmadığını mı? Şu anlıkta yok ama çok kısa bir süre sonra olacak. Şimdi iş görüşmesine devam edebilirsek memnun olacağım." Adam genç kızın açık sözlülüğü karşısında gülümsemişti. 'Demek ki hayatında kimse yok,' diye düşünürken genç kızın son sözleri kulaklarında yankılandı. Yakında biri ile birlikte olmayı planlıyordu anlaşılan. Bu sözleri sevmemişti. İki saatlik toplantıdan sonra ayrılan ikili sonraki toplantı için asistanların ayarlama yapacağını söylemişti. Murat patronuna arabanın kapısını açarken Selim kendisinden uzaklaşan genç kızın arkasından iç çekerek bakmıştı. Şanslı adamın kim olduğunu merak etmeye başlamıştı.

"Hastaneye gidelim Murat!" diye emir verdikten sonra arkasına yaslanarak gözlerini kapatmıştı. İçinden kötü bir şey çıkmaması için dua ediyordu. Düşünceleri yolculuk boyunca da eskilere doğru yol almıştı. Bundan on yıl öncesine kadar ne kadar da umursamaz davranışları vardı. Sorumluluklarından kaçmayı her zaman başarmıştı. Gözlerinin önüne lise son sınıf geldiğinde yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu.

"Hazan hadi acele et..." Kendisine seslenen sesin sahibine karşı gülümserken bir yandan da etrafı kontrol ediyordu. Yakalanmamak için pencereden içeriye yeniden bakarken omuzlarında durduğu genç adamın söylenmelerine cevap vermeye çalışıyordu.

"Sessiz olsana, senin yüzünden yakalanacağız."

"Sende çabuk ol omzum koptu burada."

HEP SENİ BEKLEDİMWhere stories live. Discover now