quinze

337 38 8
                                    

Sarsılarak uyandırılıyordum. 

Adımın söylenmesiyle kalkması gereken bedenim bana ihanet ediyordu.

"Imelda."

 İki el beni sarsıyordu. Beynim beni uyandırmaya çalışan kişiye yumruk atmak isterken üşengeçliğim beni vazgeçiriyordu. Yavaşça kendine gelmeye başlayan bünyem adımın telaffuz edilmesiyle hızlanıyordu.

"Imelda!" 

Bir esinti gelmişti ve bu üşümeme sebep oluyordu.

 Ağır ağır açılan gözlerim yarı çıplak bir vaziyette olduğumu fark edince göz bebeklerimde ciddi bir genişleme olmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken başımda dikilen Mike'ın yerdeki gömleği alıp üzerime atışıyla birden anlamıştım.

Michael'ın odasındaki koltukta uyuyakalmıştım.

"Eğer hemen şimdi giyinmezsen, seni cidden becereceğim!" Diyen Mike uzun bir kahkaha atmıştı. 

 Gözlerimle çamaşırlarımı aradım ve ayaklanıp, kıyafetlerimi toplayarak bir çırpıda onları üstüme geçirdim.

"Ben..." Dedim ve sustum. 

Aklıma söyleyebilecek bir şey gelmemişti. Ne diyebilirdim ki?

"İyi misin?" Diye soran Mike sanki birazdan hapşuracağımı biliyormuş gibiydi.

"Hapşu." Ve hemen ardından iğrenç bir şekilde burnumu çekmiştim.

"Uhm, sanırım değilim." Dedim ve kollarımı ısınmak için birbirine bağladım.

"Geldiğimde kapı açıktı ve yarı çıplak halde burada uyuyordun. Muhtemelen üşütmüş olmalısın." Dediğinde haklı olduğundan kafamı sallıyordum ama dediği cümleyi algıladıktan sonra gözlerimi onun yeşil çakması gözlerine diktim.

"Bekle bir dakika, kapı açık mıydı?"

"Evet, sana çıkarken kapıyı kilitlemeni söylememiş miydim?"

"Michael Lanet Clifford ben içerideydim, farkında mısın?"

"Burada uyuyacaksan kapıyı içeriden kilitlemeliydin. Burası profesör yardımcısının odası! İçeride ben olmadığımda gelen geçen odaya giriyor." Söylediklerine anlam yüklemeye çalışıyordum ama beceremiyordum.

"Ne saçmalıyorsun sen? Ben burada çıplak halde uyuyakaldım! Bilerek uyusaydım kapımı kilitlerdim ki, ben neden burada uyuyayım ki?"

"Bende onu soruyorum, neden burada uyuyakaldın ki?"

Gittikçe saçmalayacaktık, ne onu kaybetmek ne de böyle saçma bir şey için bu olduğumuz hali bozmak istemiyordum.

"Tamam, benim hatam. Özür dilerim. Bir daha bilmeden burada uyuyakalmam." Dedim ve cümlenin sonu gelene kadar nefesimi yutmuştum. Aniden ve hızlıca öksürük tutmuştu.

Mike elini kafama koydu ve başımı kendine doğru çekerek göğüsüne bastırdı.

"Sshh! Sakinleşelim biraz. Kahve ister misin?" Diye sordu bana sarılırken.

"Evet." Dedim sessizce ve kendini geri çekerken bende onu çektim.

"Biraz sonra alabilirim." Dediğimde güldü ve beni içine sokarcasına sarmaladı.

 Vücudunun sıcaklığı iyi geliyordu, tenime değiyordu. Kokusu tam bir şifa aracıydı. Bir kaç dakika sarılmış halde kaldıktan sonra yavaşça ayrıldık ve eline telefonunu alıp, iki tane kahve istedi. Elimden tutup beni uyuyakaldığım koltuğa oturttuğunda ona sordum.

"Sence bu odaya ben uyurken kim girmiş olabilir?"

"Rektörler ve öğrenciler."

"Ama kim?"

"Beni sevmeyen ve seven herkes olabilir."

"Net cevaba kapalı günündeyiz, anlaşılan."

"Sakin ol, seni görenlerin gözlerini oyar. Hocaları işinden ederim."

"Kahraman Clifford!" Dediğimde ikimizde güldük ve o lanet kapı açıldığında içeriye elinde iki tane kahve olan bir çocuk geldi. 

 Kahvelerimizi aldık ve içmeye başladık. Sıcak kafein biraz daha iyi gelmişti ama başım ağrıyor ve gözlerim bulanık görüyordu. Bir kez daha hapşurdum ve Mike ayağa kalkıp, masasından bir peçete aldı ve bana uzattı.

''Teşekkür ederim.''

''Kötü görünüyorsun istersen seni revire götürebilirim.''

''Hayır, biraz dinlenince geçer. Olmazsa ben giderim.''

''Peki.'' Dedi ve kahvesinden bir yudum daha aldı.

 Israr etmesini beklemiştim, bana bir şey olacak diye endişe edip, korkmasını. Kaldırıp, götürmesini. Bunu sormasının sadece nezaket olmasını istemiştim. Onun zaten götürmeyi kafasına koymuş sadece öylesine soruyor olmasını. Söylediği şey sadece bir peki'idi. Peki. Peki Michael. Peki.

''Ben odama gideyim.'' Dedim ve kahveyi masasına bırakıp, çantamı koluma taktım. 

''Tamam, zaten benimde işlerim var.'' Dedikten sonra masasının arka tarafına geçti.

Profesör yardımcısının masası!!!

 Kapıya yöneldim ve o iğrenç odadan çıkıp, mavileri akmış saçı tekrar sarı olmuş çocuğu orada tek başına bıraktım.




Covered In The Colours. / Michael Clifford.Where stories live. Discover now