quatorze

462 42 24
                                    

Biliyordum!

 Profesörün beni takip ettiğini ve Mike ile aramızda bir şeyler olduğunu anladığını biliyordum! Mike onun asistanıydı ve neler karıştırdığından haberi olacaktı.

Tek sorun şuan ne yapmam gerektiğini bilmediğimdi.

''Burada ne işin var?'' Diye sitemli bir şekilde profesöre bakıp, soruyu yönelttiğinde Micheal Clifford'un korkusuzluk derecesini öğrenmiştim.

Korkmuyordu!

''Bir kaç sorum vardı ve senin burada olduğunu düşünmüştüm.'' Dedikten sonra dudaklarını birbirine bastırdı ve bana baktı.

 Değişik bir şekilde çok çekici bir profesörüm vardı, birlikte derse girdiğimiz kızların aralarında konuştuklarında duymuştum. Bir kaç kız onla yatmaktan bahsetmişti.

''Şimdi geldim ve biraz işim var. Imelda ile bir şeyler araştıracağız, izninle.'' Dedi ve neredeyse adama 'Git artık' bakışını attı.

 Profesör bunu anlamış olmalıydı ki, kafasını öne eğdi ve yavaş adımlarla odadan çıktı. Mike bana döndüğünde dudaklarının kenarları kulaklarına kadar uzandı.

''Neredeyse kovuyordun.'' Dedim gülümseyerek. Ellerini belime dayadı ve bedenini bana yaslarken, ''Evet, neredeyse!''

 Kırmızı dudaklarını dudaklarımla birleştirdiği an başlıyordu bedenimdeki yanma hissi. Gerçekten o kırmızılardan ateş çıkıyor ve bedenime girip, benimde kavrulmama neden oluyordu.

 İleri doğru yürümeye başladığında beni geriletti ve masaya oturmamı sağladı. Dudaklarımızı ayırdığımızda gözlerim hala kapalıydı ve kafamı arkaya doğru sallandırdığımda boynumu emiyordu.

 Kendimi geriye atmaya çalışırken sırtımdan tuttu ve''Masa küçük, koltuğa geçelim.'' Dedi. Başımla onu onayladığımda gözlerimi açtım ve kollarımı omzundan aşağı sallandırırken bacaklarımı beline doladım.

 Bir kuvvetle beni kaldırdı ve koltuğa götürüp, sırtüstü bıraktı. Onu öyle bir sarmalamıştım ki, bırakasım yoktu. ''Bıraksana.'' Diyerek kıkırdadı ve ellerimle yüzümü kapatıp bende kıkırdadım.

 Bekliyordum ama Michael gelmiyordu. Ellerimi çekip, gözlerimi açtığımda kapıyı kilitlediğini gördüm. ''Profesör açık bırakmış, bizi kimsenin rahatsız etmesini isteyemeyiz.'' Derken bana doğru geliyordu.

 Başımda durduğunda tekrar gözlerimi kapadım, görmek istemiyordum. Sanırım biraz çekiniyordum. Ama ne zaman gözlerimi kapatsam öylece bekliyordum. Tekrar açtığımda ona kaşlarımı çatarak baktım. ''Neden öylece dikiliyorsun?''

''Utanışını izlemek çok tatlı ve bu masumca geliyor.'' Derken yüzünde saf bir gülümseme vardı. Sanki özlediği bir şeye bakıyormuş gibiydi.

''Ve beni daha da utandırıyorsun.''

''Sadece anın tadını çıkarmak istedim ve yaptım.'' Dedikten sonra üzerime çıktı ve beni öperken ellerini karnımda gezdiriyordu. Şortumun düğmesini aradığını anladığımda çoktan açmış ve aşağı doğru itmeye başlamıştı.

 Aynısını yapmam gerektiğini hissettiğimde ellerimle karnında gezintiye çıkmıştım. Michael biraz göbekliydi ve pantolonu bulmam zor olmuştu tam düğmeyi açacakken, ''Hayır.'' Diye fısıldadı.

''Neden?'' Diye sorduğumda elleri yukarı çıkmış gömleğimin düğmeleri çözülüyordu. ''Unuttun mu? Yavaş yavaş gidecektik.'' Diye yüzüme doğru fısıldadı. Nefesini suratımda hissediyordum ve bu tarifsiz bir histi.

 Gömleğimi çıkarmamıştı ama düğmeleri açık ve iki yana kaymış biçimde üzerimde duruyordu. Elleri çirkin beyaz südyenimin çevresinde gezerken kendimden iğrenmiştim. Nemli dilini karnımda hissettim ve gözlerimi sımsıkı kapadım. Çünkü ıslaklık yavaşça kayıyor ve aşağı ilerliyordu.

 Hassas bölgeme geldiğinde oradan ne yapacağımı şaşırmış öylesine bekliyordum. ''İyi izle, tamam mı? Sıra sana gelince böyle yapacaksın.'' Dediğinde gözlerimi açtım ve kafamı salladım.

Ama bakamadığımdan onun kafasını eğişiyle gözlerimi kapatışım bir olmuştu.

Çok narince dil darbeleri uyguladı ve bu yanma hissini on kat arttırdı. Gerçekten daha önce yaşamadığım bir duyguydu ve çok fazla yakıyordu. Bütün tutkusuyla dili mükemmel bir şekilde arzularımı karşıladı ve ben orada eriyip bitince kafasını kaldırdı.

''Bugünlük bu kadar yeterli bence.''

Yavaşça üzerimden kalkmaya çalıştığında o da bende terden sırılsıklam denilebilecek boyuta gelmiştik. İçeriye doğru rahatça yürüdü ve kapıya gidip dikildi.

''Tuvalete gitmeliyim, seni bekliyorum Imelda.'' Dediğinde nasıl bu kadar rahat olabildiğini anlayamıyordum. Hatta şuan hayattan kopmuştum, onu algılayamıyordum.

Gerçekten çok terlemiştim sanırım uzandığım koltuğa yapışmıştım çünkü ne kalkasım ne de üzerimi giyinesim vardı. ''Imelda?'' Dediğinde gözlerimi açmadan ''Sen git. Ben birazdan kalkar, kilitlerim.'' Dedim.

''Tamam.'' Dedi ve odadan çıkıp, kapıyı kapadı.

 Ben ise hala yarı çıplak hatta neredeyse çıplak bir şekilde koltukta uzanmaya devam ediyordum ve kalkmak için hiç gücüm yoktu. Gözlerim hala kapalıydı. Simsiyah bir şey görüyordum. Üzerimde bir baygınlık vardı.




Covered In The Colours. / Michael Clifford.Où les histoires vivent. Découvrez maintenant