sept

862 70 25
                                    

Sonunda Mike benimle uğraşmıyordu. Tamamen özgür ve serbesttim.

Rahat.

Huzurlu.

Mutlu...

HAYIR! Mutlu değildim.

 Peki neden mutlu değildim? Sonunda Michael Clifford isimli çocuk başka kızların peşinden koşuyordu! Başarmıştım. Ona teslim olmadan benden vazgeçmesini sağlamıştım.

Peki niye üzülüyordum?

''Pardon?'' Diyen Mike tepemde dikiliyordu.

''Ne?'' Afallamıştım.

''Geçebilir miyim?'' Konferans salonunda olduğumu ve onun da oturmak için çekilmemi istediğini fark etmemle ayaklanıp, izin vermem bir oldu.

O geçerken kulağına doğru ''Üzgünüm.'' Diye fısıldadım.

Duyduğuna eminim, umursamadığına daha fazla eminim.

''Evet, sizler psikoloji öğrencileri..'' Diye başlayan rektörün söylediklerine kafamı vermeye çalışsam da yapamıyordum! Lanet olası saçlarını boyatmıştı!

Yeşil.

Tanrım! Ölmek istiyordum! Çok yakışmıştı.

 Sürekli dönüp dönüp, ona bakıyor ve o fark ettiğinde sanki bütün dikkatim rektördeymiş gibi yapıyordum. Arkadaşım dediğim sahte insanlar Mike'a baktığımı anlamışlardı ki, göremeyeyim diye kıpırdanıp oğlanın önünde duruyorlardı.

 Sıkıcı, bunaltıcı ve lanet olası sempozyum bittikten sonra herkes ayaklandı ve salondan çıkmak için var güçleriyle yürüyen insan topluluğunda gözlerim deli gibi Michael'ı arıyordu.

 Sonunda konferans salonundan çıktım ve onu gördüğüm de yanındaki kızların gitmesini bekledim. Sahte arkadaşlarım bana 'geliyor musun?' diye sormaya bile zahmet etmeden defolup, gitmişlerdi.

Ama Mike'ın yanındaki sürtükler defolup, gitmiyorlardı! Onları kovmalıydım.

''Michael?'' Diye seslendiğim de kızlar açıldı ve Mike tek kaşını kaldırıp, bana baktı.

''Evet?''

''Biraz konuşabilir miyiz?''

''Neden?''

''Çünkü ihtiyacım var.'' Dediğim de yanındakilere tek parmağıyla yol verdi ve bana yanına gitmem için hareket etti.

Ahh, elleri!

''Dinliyorum.''

''Saçların..''

''Yeşil oldular.'' Dedi bütün havalılığıyla.

''Güzel olmuşlar.''

''Teşekkürler. Biri için kırmızı yapmıştım ve..'' Lafını böldüm.

''Mike..'' O da bana aynısı yaptı.

''Hayır, Imelda! Bana seni rahat bırakmamı söylüyordun hatırladın mı? Bende yaptım! Şimdi beni rahat bırakması gereken sensin.''

''Michael, üzgünüm. Öyle davranmak istememiştim sadece..''

''Tamam, ben bir pisliğim. Hatta dengesiz tavırlı bir ukalayım!''

''Hayır değilsin.''

''Öyleyim. Bunları bana söyleyen sendin, hatırladın mı?''

''Öyle demek istememiştim. Ben seni tanımıyorum bile.'' Ona yalvarmam gerekiyorsa yapardım! İçimdeki ses onu kaybetme diye bağırıyordu.

''Hayır, sen beni herkesden daha çok tanıyorsun! Okulda beni çözen tek kızsın aynen öyleyimdir ve sana da zarar vereceğim şimdi kaybol gözümün önünden!'' Dediğin de onu gerçekten kırdığımı hatta parçaladığımı fark ettim.

Gönlünü almak için ne yapabilirdim bilmiyordum. Aklımdan geçen tek şey kırmızı dudaklarıydı.

 Daha fazla dayanamadım ve öfkeli bakmaya çalışan gözlerinden kaçınarak araladığı dudaklarına dudaklarımı bastırdım.


Covered In The Colours. / Michael Clifford.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin