douze

516 44 13
                                    

 Michael'ı orada bırakıp, hızlı adımlarla yürümeye başladığımda arkamdan bağırıyor ve beni takip ediyor olmalıydı öyle değil mi?

 Ama hayır, etmiyordu. Kimse adımı seslenmiyordu. Etrafta çok fazla ayak sesi vardı ama takip edilsem bilirdim.

Köşeyi dönerken ona üzgün bir bakış attım ama o bıraktığım yerde durmuş gidişimi izliyordu.

Bu kadardı.

Bu kadar basitti.

Yeni Imelda'yı doğduğu gün öldürmüştü.

Anlamsızca hayatıma lanet edesim geliyordu. Nasıl oldu da bu tuzağa düşmüştüm ben?

En küçük olay da elimi bırakacak olan insana bedenimi hatta ruhumu teslim etmiştim.

Aptal Imelda!

Aptal!

''Aptal.'' Dedim kendi kendime.

''Gerçekten aptalsın!'' Biri öfkeyle bana bağırdığında sesi çok tanıdık geliyordu ama kim olduğunu hatırlayamamıştım.

''Bay..'' Ve bu kişi benden proje ödevi bekleyen hocamdı!

''Hani ödev?''

''Üzgünüm, efendim. Şimdi kütüphaneye araştırma yapmaya gidiyordum. Tamamen aklımdan çıkmış, çok affedersiniz.''

''Sende benim aklımdan çıkmak üzeresin, haberin olsun.''

''Peki efendim.'' Dedikten sonra hızla yürümeye devam ettim. Kendime sövmeye ara vermeli ve şu lanet projeyi tamamlamalıydım.

Yoksa gerçekten kötü şeyler olacaktı.

Bir an önce kütüphaneye gittim. Ders çalışmayı özlemiştim hem kafam dağılmış olacaktı.

 Kapıdan girdiğim anda karşımda Mike'ı görmemle ağzım açılmıştı ve ben fark etmemiştim bile. Ağzım açık ve gözlerim büyümüş şekilde ona bakıyordum. Tam karşımda şebek bir şekilde durmuş bana çenemi kaldırmamı gösteriyordu.

Ağzımı kapatmam için işaret veriyordu. Aptal!

''Saç..'' Diyebilmiştim sadece.

Evet saçlarını maviye boyatmıştı.

Tanrım!

''Beğendin mi?'' Dedi gülerek.

''Ne zaman?'' Diye sorduğumda şapşal suratı ufak bir kahkahayla doldu.

''Sakin ol.''

''Şaşkınlığımı gizleyemiyorum.'' Dedim açıkça çünkü gerçekten öyleydi.

Bıraktığım çocuk yeşillere sahipti ve şimdi maviler?

Ne zaman?

''Ne gizlemesi? Odadaki herkes şaşırdığını anladı.'' Dedi ve yine güldü.

''Nasıl yaptın?''

''Odamda bir boya cenneti var ve saçlarım kısa Imelda.''

''Yine de bu kadar kısa sürede imkansız.''

''Hayır değil.''

''Evet öyle.''

''Yapabildiğime göre?'' Haklıydı ve uzatmayacaktım.

Çünkü ona kırgındım.

''Burada olduğumu nereden bildin?'' Konuyu değiştirme ihtiyacı duymuştum.

Sessiz kaldı. Ellerini arkasına bağladı ve kafasını öne eğdi.

''Benim için gelmedin.'' Biri kalbimi hançerlemiş gibi hissediyordum.

''Şey.. Aslında..''

''Açıklama yapmak zorunda değilsin. Önemli değil.'' Yüzümün düşüşünü ben bile görebiliyordum. Başka biri için gelmesi. Bu kadar kolaydı işte. Kırgınlığım iki kat artmıştı.

''Evet, senin için gelmedim.''

''Mükemmel açıklamaydı!''

Onu alkışladım.

''Ya ama..''

''Mike kapa çeneni!'' Sakinliğime ben bile şaşırıyordum ama kızmak yada üzülmek istemiyordum. Böylece durmak istiyordum. Durgunluğumla hayatımın sonuna kadar yaşamak.

''İyi ki geldim.''

''Ne?''

''İyi ki geldim çünkü sen buradasın.'' Beni gösteren parmaklarını emesim varken nasıl oluyordu da ondan nefret ediyordum?

''Anlamıyorum?''

''Kimse için gelmemiştim aslında. Bak benim huyumdur bu. Saçımı boyatıp, okulu gezerim kızlar beni görüp, asılsın diye ama bugün hiç bir kız ilgimi çekmedi ve iyi ki gelmişim buraya çünkü sen buradasın.''

''Hiç bir kız asılmadı mı yoksa?''

''Hayır ben yüz vermedim.''

''Yazık.''

''Imelda haklı değilsin. Oh, söyledim.''

''Ne?''

''Haksızsın, diyorum. Sadece zaman istedim. Çekip gitmene gerek yoktu.''

''Haksız mıyım?'' Cümlesi karşısında bugün 23258882323. şokumu geçirmiştim.

 Sesimin yüksek çıkması nedeniyle kütüphaneci yanımıza yaklaşıp, sessiz olmamız için bizi uyardı. Ondan özür diledim ve gülümsedim. Michael ise sadece baktı ve kadın gidince kafasını bana döndürdü.

Şimdi de haksızdım.

''Öyle, işte.'' Dedi ve ellerini öne alarak, ne yapabilirim der gibi baktı.

''Tamam.'' Aklıma sadece bu kelime gelmişti.


Covered In The Colours. / Michael Clifford.Where stories live. Discover now