19.bölüm 'Göze Göz Dişe Diş'

Start from the beginning
                                    

"Evlat?" diye bir ses yükseldi telefonun hoparlöründen şiddetle ve çatallaşan sesimle bir hışım cevap vermiştim. "Koray nerede?" diye bağırmıştım ve korku tüm benliğiyle bedenimde misafirlik ediyordu. Bir süre ses gelmedi. "Benden arkadaşımı aldın ama kardeşimi alamazsın. Buna izin vermem!" diye bağırdım ve kendi sesimi tanıyamadım. Bu ses benden çıkmıştı ama tam olarak benden çok farklı bir tondaydı. Öfke? Nefret? Sinir? Hangisiydi beni bu hale getiren ? Hangisiydi kontrolümü kaybettiren? Belkide. Belkide hepsiydi. Çünkü biliyordum; O Adnan'dı. Ve evet, Yağız kadar korkutucu olan bu adam yapacağını söylediği şeyi zaman kaybetmeden yapardı. Ve benim korktuğum en büyük şey ise yetişemeyecek olmamdı.

"Koray'ı bırak." dedim. İşte bunun anlamı çaresizlikti. "Ne istediğini söyle." Evet, evet bu tam olarak çaresizlikti. Ve çaresizlik öyle bir şeydi ki, size sizin olmayan bir benliğe bürünmenize olanak sağlardı. Kaybeder, kabullenirdiniz. Pes ederdiniz. Teslim olurdunuz.

"Belki bir takas düşünebilirim." dedi buz gibi bir ses tonuyla. Bir insan bu kadar duygusuz olabilir miydi? Sesinde ki pürüzsüzlük ne kadar rahat olduğunu haykırırken, içimde bir çok şeyin yerle bir olduğunu hissettim. Kırılan her bir parçanın sesi yankılanıyordu kulaklarımda ve o hissiz adama içimden haykırmak geliyor ama yapamıyordum. "Yada onu öldürmeli miyim?" diye sordu aynı hissizlikle. Sürekli önüme sunulan bu ölüm teması uyanmasını istemediğim anıları dürtüyordu. Ve uyanan anılar kendilerini yeniden canlandırarak, çektiğim acıdan besleniyorlardı.

"Hayır." dedim sesim çatallaşmıştı. "Koray'ı bırak, ben onun yerine geçebilirim."

"Yağız?" diye sorduğunda sanki heyecanlanmıştı. Bu ondan daha da tiksinmemi sağlamıştı. Öldürmekten zevk alıyordu.

"Nerede olduğunu bilmiyorum." dedim yeniden bakışlarım kapıya yönelmişti. Sahi neredeydi Yağız?

"Bana nerede olduğunu söyle."

"Sanırım Kerem'in evindeyiz."

"Dışarı çık. Tam karşıda bir otoyol var, otoyolu geç ve biraz yürü ileride karşına çıkan bir Luna Park olacak oraya gir ben seni bulurum. Yarım saatin var." dedi emir ekini tüm ses tonuna yayarak. Metalin dilde bıraktığı o acısız yanık tat tüm vücuduma dağılmıştı.

Dediğini yaparak telefonu kapattım ve Yağız'ın telefonu gördüğünde vereceği tepkiyi umursamadan kapıya yöneldim. Kapıyı açarak merdivenlerden hızla inip, sokağa çıktım. Adnan'ın dediği gibi ileride bir otoyol vardı. Oraya ilerlediğim sırada sürekli omzumun üstünden arkama kısa bakışlar atıyordum. Kollarım bedenimi sararken adımlarımı güçlendirdim. Siteden oldukça uzaklaşmıştım. Yeniden omzumun üstünden arkama baktım. Yağız arabadan inerken, Bir an bakışlarım üstünde yoğunlaştı. Arabanın önünden dolaşarak siteye giriyordu. Gittiğimden habersiz olduğu belliydi çünkü acele etmiyordu. Ve bende biraz daha bu şekilde beklersem beni bulması an meselesi olacaktı ve bunun bedellerini bana ödetecekti. Ama hiçbir bedel Koray'ı kaybetmek kadar korkunç olmazdı.

Otoyolu geçtikten sonra yürümeye devam ettim. Uzun sürmeden ileride beliren rengarenk ışıklar doğru yönde olduğumu onaylıyorlardı. Adımlarımı daha da güçlendirerek LunaPark'ın içine girdim. Bir çok çocuk, genç çığlık atıyorlardı. Bu çığlıklar keyfin doruklarının yükseldiği bedenlerden çıkıyordu. İleride ki gondolda olan gençlerin attığı kahkahalar çığlıklara karışıyordu. Burası beni rahatsız edecek kadar gürültülü bir ortamdı. Etrafıma dikkat kesilerek kalabalığın içine girdiğimde, her siyahlı birini görmemle irkiliyordum. Yağız kaçtığımı anlamış ve beni aramaya başlamış olmalıydı.

BEDEL - Azrail'in Gölgesi (Seri 1/3)Where stories live. Discover now