Bölüm 15 (Ryan'ın gözünden)

113 14 1
                                    

Angela ve ben eve doğru sessizce yürüyorduk. Parkta olanlar yüzünden tuhaf hissediyordum. Bir bebek gibi ağladığımı gördü ve daha da kötüsü, onun omzunda ağladım. Omzunda. Erkeklerin kızların omzuna yaslanıp ağlaması normal değil, tam tersi olmalıydı. Aman tanrım, o kadar eziğim ki...

Angela beni bulduğunda görünmez olmayı diledim. Birkaç kez etrafa bakıp, geri dönmesini diledim, böylece beni göremezdi. Ama tabii ki buldu beni o ağaçların arasında.

Beni ağlarken görmesi gereken kişi neden Angela'ydı?

İlaçlar yüzünden mi bu kadar duygusalım bilmiyorum, ya da bana neler olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Her gün düzenli olarak içiyorum ilaçlarımı ve bir şeyleri bolca hissetmeye başladım. Sanki içimdeki her şey değişiyormuş gibi. Ya da sadece hormonal değişiklikler. Eğer erkekler adet görüyor olsaydı, işte o şekilde hissederdim şu an.

Angela yanıma oturduğunda her şeyi daha da kötüleştirir diye düşünmüştüm. Bana bağıracağını veya kötü şeyler söyleyeceğini sanmıştım. Ama bana yardım etti. Beni fazlasıyla rahatlattı. Yanımda olduğunu bilmek güzeldi. Hala onun yanında rahat hissediyorum, çünkü o bana Angel'ı anımsatıyor. Tıpkı onun gibi görünüyor, adı da onunkine benziyor, hatta kişiliklerinde bile benzerlikler sezmeye başladım.

Bu beni korkutuyor.

"Ne düşünüyorsun?" diye fısıldadı Angela. Adımlarımın yavaşladığını anlamış olmalı.

Çabucak burnumu kaşıyıp, omuz silktim.

"Eğer orada olup bitenleri Archie'nin bilmesini istemiyorsan, söylemem."

Başımı öne doğru eğdim. Ona anlatmayacağını bilmek güzeldi. Herkesin bana bir çocukmuşum gibi davranmasını istemiyordum.

Telefonuma bir şeyler yazıp, konuşma butonuna dokundum; "Bana komik bir şeyler anlatır mısın?"

Angela bana doğru şaşkın bir bakış atarak; "Ne?"

"Bana komik bir hikaye anlat." Aklımı Angela'dan uzaklaştırıp onu düşünerek yeniden üzülmek istemiyordum. Angela bunu farketmiş olacak ki, konuşmaya başladı.

"Pekala, aklımda bir tane var." deyip gülümsedi. "İkinci sınıftayken dinazor tiyatro oyunumuz olmuştu. Tabii benim de bir rolüm vardı. Ne olduğumu tahmin bile edemezsin."

Şaşkınca ona doğru bakıp, merakla kaşlarımı kaldırdım.

Kıkırdayıp devam etti; "Bebek dinazordum. Aman tanrım, o kocaman kartondan yumurtanın içinden çıkmak zorundaydım. Cırtlak sesimle şarkıyı söyleyerek yumurtadan çıkarak doğdum. Doğarken yumurtanın içinden zıplamam gerekiyordu, ben de zıpladım. Zıplarken kostümüme basmıştım, bir kısmı yırtılmıştı. Ama neyse ki altımda kendi kıyafetlerim vardı. Ama t-shirtümde Tinkerbell ve onun simli altın rengi kanatları vardı. Benimle sürekli bununla ilgili dalga geçtiler. Çok utanç vericiydi!" yanakları kızardı ve elleriyle yüzünü kapattı. "Bu korkunçtu, oyunculuk hayatım mahvolmuştu!" dedi gülerek.

Sadece olan biteni hayal etmekle yetinebilmiştim, orada olup tanık olmayı isterdim. Hayal ettiğimde gülümsedim.

"Hey, senin gamzen varmış." dedi yanağımdan bir makas alarak.

Gözlerimi devirip, daha fazla gülümsememeye gayret göstererek elini ittirdim.

"Seni daha önce gülümserken hiç görmemiştim." diye fısıldadı.

Omuz silkip yürümeye devam ettim.

Aslında Angela haklıydı, beni hiç gülerken görmemişti. Gerçi şu son aylarda hemen hemen hiç kimse beni gülerken görmemişti.

Archie ve babam biz oraya gittiğimizde arabadan iniyorlardı. Beni gören babam koşup bana sarıldı.

"Aman tanrım, Ryan. Beni bir daha böyle korkutma. Nasıl endişelendim biliyor musun?" dedi.

Ellerinin endişeyle titrediğini farkettim. Bu kadar mı korkmuştu ben ortadan yok olunca? Ben gittiğimde umursamaz sanıyordum.

"Onu bulduğun için teşekkürler Angela. Yardımın için teşekkürler Archie. Siz olmasanız ne yapardım, bilemiyorum çocuklar."

"Sorun değil, Ryan'ın iyi olmasına sevindim!" dedi Archie.

"Aynen ben de, biraz yalnız zaman geçirmek ister misiniz?" diye sordu Angela.

Babam da; "İyi olurdu." dedi.

"Tamam, görüşürüz Ryan." diyerek bir yandan el sallayıp Archie'yle birlikte uzaklaştılar.

Tam da beklediğim gibi babam benimle konuşması gerektiğini dile getirdi. Bana soracağını bildiğim sorulardan sormaya başladı.

"Neden gittin?" diye sordu.

Olup biten her şeyi telefona yazdım, ona aklımdan geçenleri tek tek anlatacaktım. Bir kereliğine de olsa içime attığım şeyleri dışa vurmak iyi hissettirmişti.

Bitirdiğimde bana uymam gereken yeni birkaç kural koyduğunu söyledi. Daha erken uyuyacaktım, uyurken de kapım açık uyuyacaktım. Biraz sinirlenmiştim, ama zaten bekliyordum bunları söylemesini. Benim hakkımdaki şeyleri hala bilmiyor ama endişeli. Anladığım kadarıyla bana güvenemiyor, çünkü kimse bana güvenmiyor.

Bittiğinde odama çıktım. Şu birkaç ay içerisinde olup bitenler içimde gelişiyordu. Bütün kötü şeyler büyüdükçe büyüyordu içimde. Bir gün onlar yüzünden iyi şeylere yer kalmaz diye korkuyorum.

Candace bana içimde bir açma kapama tuşu olduğunu, istediğim şeyleri istediğim zaman açıp kapatabileceğimi söylerdi. Bu metaforu tam olarak anlamıyorum. Şu an açık konumda olduğumu söylüyor, bu yüzden zavallıyım. Çabucak kapatma yeteneğim olsa işte o zaman mutlu olacağım. Ama ne işe yaradığını bilmediğim bir şeyi neden açıp, kapatmak isteyeyim ki?

Kendi yaptığım metaforu daha çok beğenmiştim. Bir insan size neler hissetmeniz gerektiğini nasıl söyleyebilir? Bu sadece sizin bileceğiniz bir iş.

Sanırım bu nedenle şu an bu deftere yazıyorum. Kendi hislerimi yazıyorum, başka kimseninkileri değil.

Birkaç saat sonra kapım çaldı. Kapıyı açar açmaz karşımda Angela'yı gördüm.

"Şey, buraya nasıl hissettiğini öğrenmek için gelmiştim." bu bir cevaptan çok soru gibi gelmişti bana.

Omuz silkip, yatağıma oturdum. Hızlıca defterimi yastığımın altına gizledim ki görmesin. Garip bir şekilde odama daldı. Haplarıma baktı ama bu beni rahatsız etmiyordu. Sadece biraz meraklıydı, herkes öyle.

Hapların olduğu komodine doğru yürüyüp elini cebine attı. Şaşırmıştım, cebinden bir paket Skittles şeker çıkarıp, avucuna biraz aldı.

Ona şaşkın gözlerle bakıyordum. Her gün için haplarımın olduğu düzenleyiciye birer şeker koydu.

"Belki böylece ilaçları kullanman kolaylaşır." dedi. "Böylece daha az iğrenç görünüyorlar."

Yine kendimi gülümserken bulmuştum.

Telefona bir şeyler yazdım; "Skittles benim favori şekerimdir." Gülümseyip yanıma oturdu; "Benim de."

Pakete doğru tekrar avucunu daldırdı ve bana biraz Skittles uzattı. Önce kırmızıları yedim, tıpkı her zaman yaptığım gibi.

"Favorin kırmızı mı?" diye sordu.

Omuz silkip, avucumun içine baktım. Eriyen şekerlerin boyası avucumda rengarenk bir gökkuşağı oluşturmuştu.

"Benim de, sandığımızdan daha fazla ortak yönümüz varmış galiba, değil mi?"

Hiçbir şey söylemeden ağzıma bir şeker daha attım.

Bunu itiraf etmekten nefret ediyorum ama bütün olan bitene rağmen Angela kötü davranmıyordu. Bana ilaçları bıraktıran sebep oydu, fakat şimdi yeniden almama sebep olan kişi de ta kendisi.

Unutmak İçin HatırlaKde žijí příběhy. Začni objevovat