Bölüm 4 (Ryan'ın gözünden)

405 25 4
                                    

Sabah 10'da gözlerimi yarı uyanık bir şekilde, son derece samimiyetten uzak bir atmosfere açtım. Sandalyelerde yabancı insanlar oturup tek kelime etmeden bekliyorlardı. Bir kadın hızlıca yazı yazıyordu, odadaki tek ses kalem ve kağıdın çıkardığı sesti. Gözlerimi başka yöne çevirip öndeki sandalyeye geçtim.

Maine'e geleli sadece dört gün olmasına rağmen, şimdiden terapistteydim.

"Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu neşeli kadın.

Ben sessiz kalıp sandalyede ayakkabımla ritim tutarken tüm cevapları babam veriyordu. Yavaşça esnedim, çünkü daha uyanalı birkaç dakika olmuştu.

June adındaki kadının elinde birbirine tutturulmuş, içinde benim cevaplamaktan yorulduğum sorular bulunan birkaç kağıt duruyordu.

Yaşıtlarından farklı olduğunu hissediyor musun?

Çok çabuk yorulur musun?

Günlük aktivitelere ilgini kaybettin mi?

Adımı duyar duymaz yazdığım cevapları karaladım.

Otuz iki diş sırıtan, kızıl saçlı bir kadın "Ryan Carter?" diyordu karşımda.

Kalkıp odadan çıktım, ondan şimdiden nefret etmiştim.

"İyi şanslar dostum. Bir şeye ihtiyacın olursa beni bul." dedi babam.

Dostum? Neyim ben, beş yaşında falan mı?

Babam uğraşıyordu. Belki de çok fazla uğraşıyordu. Geçen dört gün boyunca sürekli onu terslemiştim. Onun yanında olmayı gerçekten istemiyordum. Sanırım bunu o da biliyor ama yine de uğraşıyordu.

Çıldırmış mı diye bir bakmak istedim ve gözümü ona çevdiğimde çoktan çıldırmıştı. Kaşlarını yukarı kaldırmıştı. Ben ise doktoru takip ediyordum.

"Merhaba, Ryan. Tanıştığımıza memnun oldum. Ben Candace, senin terapistin ben olacağım, tamam mı?"
Elimi sıkmak için elini uzattığında, elini sıkmak yerine ona dosyayı uzattım. Hoş, onu da umursamıyordum da neyse.

Başını pekala dercesine sallayıp, beni bir odaya getirdi, işte burası bir terapi odasıydı. Köşede birkaç oyun konsolu, çeşitli oyuncaklar, masada bir not defteri, duvara döndürülmüş bir koltuk. Duvarda 7 yaşında bir çocuk tarafından rastgele boyanmış ama daha bitmemiş gibi duran, insanların 'sanat eseri' dediği bir tablo vardı. Belki o resimdeki bir pandaydı, ya da bir balina. Belki de yarı yarıyadır. Bir palina veya banda olabillir miydi?

"Merhaba, Ryan?" diyordu Candace yine otuz iki dişini birden göstererek.

Herhalde duvardaki resme bakarken kendimi kaybettim ki hiçbir şey duymamışım. Candace'ın ağzı sonuna kadar açık gülümsemesini görebilmek için tekrar ona baktım. Dişleri çok beyazdı, bahse girerim onları evinin yerlerinden daha çok temizletiyordur.

"Demek buradasın, seni bir an kaybettiğimi düşündüm. Pekala sana sorular sormaya başlıyorum öyleyse tamam mı?"

Tamam. Tamam. Tamam. Artık tamam mı demeyi kes, tamam mı?

"İşte beyaz bir tahta, bütün cevaplarını ve düşüncelerini buraya yazabilirsin, hazır mısın?"

Omuz silkip, ayaklarımı küçük sehpaya koydum. Candace ayaklarımı oraya koymamdan rahatsız olup, bana iğrenir gözlerle baktı. Yine de soru sormaya başlayacaktı, biliyordum.

"Pekala, ilk soru. Ne zaman konuşmayı bıraktın?"

Cevap vermedim. Tahtanın süt beyazı rengine bakıyordum. Üzerinde eski problemlilerden kalma birkaç siyah iz vardı.

Unutmak İçin HatırlaWhere stories live. Discover now