Bölüm 28 (Angela'nın gözünden)

19 1 2
                                    

Fazlasıyla düşündükten sonra, son birkaç günde olup bitenlerle ilgili konuşmak için Ryan'ın evine gitmeye karar verdim. Proje, Archie'nin bana söylediği şey ve kısacası her şeyle ilgili.

Arkadaş, sadece komşu veya tam olarak ne olduğumuzu düşünmekten kendimi alamıyorum. Ryan'ın dahil olduğu bütün bu çatışmadan nefret ediyorum. Bir parçasını anladığımı düşünmüştüm, sonradan tam tersi olduğunu gördüm.

Zili çaldım ve kapıyı babası açtı.

"Selam!" dedi neşeli bir şekilde ve beni içeri davet etti.

"Ryan evde mi?"

"Evet, odasında."

Ağır adımlarla Ryan'ın odasına doğru yürüdüm. Ne söyleyeceğimi, hatta konuşmamızın ne hakkında olacağını dahi bilmiyordum. Buraya geldiğime şimdiden pişman olmuştum.

Odasının kapısı aralıktı, tam tıklatacağım sırada birinin konuşmasını duydum.

"Selam Ryan, benim."

Duyduğum bir kız sesiydi. Kapının dışında duruyordum, çünkü konuşmayı bölmek istemedim.  Bir telefon görüşmesi gibiydi ama kapı aralığından Ryan'ın telefonu önünde tuttuğunu görebiliyordum. Belki de biriyle görüntülü konuşuyordu. Sırtını duvara vermiş, bacaklarını göğsüne çekmiş bir şekilde yerde oturuyordu.

"Evine doğru yoldaydım ancak küçük bir kaza geçirdim ama şimdi iyiyim." dedi telefondaki kız.

Kim geliyordu?

"Gerçekten seninle konuşmak istedim ve-"

Kız konuşmayı kesti ve Ryan'ın telefonu halıya çarptığını gördüm, sanırım bir de ağladığını duyuyordum.

İşte o anda bunun bir telefon görüşmesi değil, bir sesli mesaj olduğunu anladım.

Sanırım Angel'dı.

Geri dönüp Ryan'a biraz tanımak için koridora yöneldim fakat tam o sırada Ryan beni gördü. Hızla gözyaşlarını sildi ve kapıyı açtı.

"Selam." dedim sessizce.

O da omuz silkti.

"Gidebilirim- özür dilerim, sanırım iyi bir zamanlama değil- ben tam da-" dilim tutulmuştu.

Bileğimden tutup beni odanın içine çekti ve kapıyı kapattı. Yere oturup yanındaki boşluğa hafifçe vurarak yanına oturmamı işaret etti, ben de dediğini yaptım. Parmaklarını kütletip hiçbir zaman yapmadığı gibi yine gözlerime bakmaktan kaçınıyordu.

"Angel'dan mıydı?" diye sordum uzun bir sessizlikten sonra.

Başını evet dercesine yavaşça salladı.

"Daha önce dinlemiş miydin?"

Tam da beklediğim gibi hayır dercesine başını iki yana salladı.

"Dinlemek istiyorsan ben çıkabilirim."

Başını sallayıp telefonu elime tutuşturdu ve oynatma tuşuna dokunmamı işaret etti.

Oynatmamı mı istiyorsun? Emin misin? Yalnız olmak istemiyor musun?"

Bu tarz şeyler olduğunda genelde Ryan beni yanında istemezdi. Ne zaman Angel'dan konu açılsa Ryan içine kapanıyordu. Yine öyle olacağını sandım.

Oynatma tuşunu göstermeye devam ettiği için ben de dediğini yapıp tuşa dokundum. Mesaj en baştan başladı.

"Selam Ryan, benim. Evine doğru yoldaydım ancak küçük bir kaza geçirdim ama şimdi iyiyim. Nasıl olduğunu gerçekten hatırlamıyorum, senin evine geliyordum ama nasıl çarptığımı hatırlamıyorum. Şey, seninle konuşmak istedim, ameliyata girmek üzereyim. Seni aramam yasak ama iyi bir hemşire bana izin verdi." Gülüyordu ama sesi kısık ve endişeliydi. Yavaş konuşuyor ve bazen kelimeleri birbirine karıştırıyordu. Söylediği bazı şeyler yanlış telaffuz edilmişti. Bu, kaza yüzünden acı çektiğinin göstergesiydi. "Bir sonraki görüşmemiz çok uzun zaman sonra olabilir düşüncesiyle bazı şeyleri içimden söküp atmak istedim. Doktorun durumumun ağır olduğunu söylediğini duydum. Şu an başım ağrıyor ama düşüncelerimi bir araya getirmeye çalışacağım. Evine, senden özür dilemek için geliyordum. Son iki hafta, hayatımın en kötü iki haftasıydı. Seninle konuşmayı ve aptal şakalarına gülmeyi özledim." Yeniden güldü. Bu kez hafifçe öksürdü. Konuşma sırasında derin nefesler almak zorunda kaldığı için kelimeler arasında uzun duraksamalar vardı. "Çok büyük bir hata yaptım. Senden asla ayrılmamalıydım." Arkadan boğuk konuşma sesleri geliyordu, sanırım bunlar doktorlardı. Makinelerin soluk bip seslerini duyuyordum. "Doktorlar geliyor. Sonra görüşürüz, söz. Sana veda etmeyeceğim çünkü bunu yapmak istemiyorum." Sesi çatlamıştı. "Eğer bundan sağ çıkamazsam, çünkü görünüşe bakılırsa bayağı korkuyorum. Sana seni sevdiğimi söylemek istiyorum Ryan. Tek istediğim seni mutlu etmek. Seni son haftalarda üzgün görmek beni mahvetti. Eğer bir şey olursa, lütfen benim için yap. Seni ne mutlu ediyorsa onu yap. Mutsuz olma. Sonra görüşürüz, seni seviyorum, hoşça kal."

Sesli mesaj bitti ve ben hiçbir şey söylemedim. Bununla nasıl başa çıktığını anlayabilmek için Ryan'a baktım. Adeta donmuş, bir heykel gibi boşluğa bakıyordu. Yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Onu rahatlatabilmek için elini ellerimin içine aldım. Yavaşça başını kaldırıp bana baktığında alt dudağı titriyordu.

Yavaşça başını sallayıp elini saran ellerime baktı. Diğer elini benim elimin üzerine koyup kucağına götürdü. Cebinden dörde katlanmış bir kağıt çıkarıp avucuma bıraktı ve parmaklarımı üzerine kapattı.

Kağıdı açtım, bu Christie'nin Ryan'ı çizdiği resimdi. Ne kadar süredir cebinde durduğunu merak ettim.

Kağıdın arkasını çevirdi. Arkasına Christie, "Mutlu Prens Ryan." yazmıştı. Etrafını da gülen yüz, kalp ve çiçeklerle süslemişti.

"Hepimiz senin mutlu olmanı istiyoruz." dedim.

Alt dudağını ısırdı ve bu bana ikinci kez ağlamaya başlayacağını düşündürdü. Yerden telefonunu aldı ve sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca yazdı. Hiç bu kadar fazla yazdığını görmemiştim. Söylemek istediği şey önemli olmalıydı. Bitirdiğinde telefonu bana uzattı.

Yazdığı her şeyi okudum. Angel'a ne olduğunu, hiçbir detayı atlamadan yazmıştı. Şimdi de ben ağlamak üzereydim. Bu kadar fazla şey olduğundan haberim yoktu. Bana aniden öldüğünü söylemişti ama konu bu değildi. Bu olaya trajik demek az kaldırdı.

Kazadan sonra neler yaşadığını da yazmıştı. Konuşmayı aniden bırakmamıştı. Cenazeden sonra olmuştu. Başta, kimseyle konuşmak istemediği içindi. Fakat birkaç gün sonra bir daha kimseyle konuşmak istemediğini fark etmişti. Suçlu hissediyordu ve bir bakıma kendini cezalandırıyordu. "Angel konuşamıyorsa, ben de konuşmayacaktım." yazdı.

Birçok terapistle görüşmüştü, her birkaç haftada bir terapist değiştirmişti. Hiçbiri ona yardımcı olamamıştı. Nefret ettiği ergen grup terapilerine gitmeye de zorlanmıştı. Bundan nefret ediyordu, çünkü konuşmuyordu. Söyleyecek hiçbir şeyi olmadığı için bunun bir yardımı da olmamıştı. Üç ay sonra Sydney'de kendisine yardım edebileceklerini garanti eden bir tesise gönderilmişti. Bunun Ryan üzerindeki etkisi daha farklı ve yalnız hissetmek olmuştu. Yaklaşık bir ay orada kaldıktan sonra eve geri dönmüştü. Gittikçe daha kötüleşmişti.

Bu yüzden onu buraya göndermişlerdi. Bu onun iyileşmek için son şansıydı. Doktorlar onun için yapabilecekleri başka bir şey olmadığını söylemişlerdi. İyileşebilmek için Ryan'ın kendi seçimlerini yapması gerekiyordu. Ryan'ı mutsuz eden ve anksiyetesini tetikleyen şeyler uzaklaştırmak istediler. Babasıyla buraya taşınmak en iyi seçenekti. Sanırım bu son umuduydu.

Bu kadar kısa bir süre içinde Ryan'ın bu kadar fazla şey yaşadığını bilmiyordum. Bütün dünyası alt üst olmuştu. Onun için çok önemli olan birini kaybetmiş, şimdi de dünyanın tam tersinde yaşıyordu.

Çok fazla şeye adapte olmak zorunda kalmıştı. Bunun ona nasıl hissettirdiğini hayal dahi edemiyordum.

Ryan'ın bana bu kadar açılacağını hiç düşünmezdim. Olan biten her şeyi bana anlattığı için şok olmuştum. Sanırım bir noktada herkes duygularını dışa vurmak zorundaydı. Duygularınızı sonsuza dek içeride tutamazsınız.

Okumayı bitirdiğimde Ryan uzunca iç çekti. Yanaklarındaki gözyaşlarını sildi, hatta benimkileri de sildi. Hafifçe gülerek yanaklarımı kuruladım.

"Baksana, ikimiz de ağlıyoruz." dedim. "Şu an bizi mutlu edebilecek bir şey yapmalıyız."

Beni işaret etti.

Başımı yana eğip tek kaşımı kaldırarak ne demek istediğini anlamaya çalıştım.

Tekrar beni fakat bu kez hemen sonrasında kendini işaret etti. Sonra dişlerini göstererek kocaman gülümsedi.

Ben onu mutlu ediyordum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 21, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Unutmak İçin HatırlaWhere stories live. Discover now