Bölüm 8 (Ryan'ın gözünden)

269 21 9
                                    

Bugün zorla küçükler ligi maçına sürüklendim, her ne kadar gitmek istemesem de mecburdum. Geçen gece olanlardan sonra, babam artık beni asla evde yalnız bırakmazdı. Kendime veya başkasına zarar vermemden korkuyordu. Yani başka bir seçeneğim yoktu işte. Bunu ben seçmemiştim.

"Gelip takımdaki çocuklara taktik verebilirsin, tribünde de oturabilirsin. Sana kalmış, nasıl istersen." dedi babam birlikte sahaya doğru yürürken. Tabii benim istediğim sadece evde olmaktı.

Daha şimdiden 12 yaşındaki çocukları görüyordum. Sahada koşuşturup duruyorlardı, muhtemelen birbirlerinin anneleriyle ilgili espri falan yapıyorlardır ya da burun karıştırıyorlardır bilmiyorum. Ben 12 yaşındayken ne yaptığımı cidden hatırlamıyorum. Rüzgarda kalkan ve bir daha inmek bilmeyen uzun saçlarımı hatırlamak bile istemiyorum, teşekkürler.

Bir avuç burun karıştıran çocuğun arasına oturmak istemesem de tribüne doğru yürüdüm. En üste yakın bir yere oturdum, maçı izleyen seyircilerden uzak bir yere. Çocukların prova yapışlarını izledim, bir tanesi tam arkadaşına bir beşlik çakmak üzereyken yüzüstü düştü. Bu tam olarak benim beyzbol kariyerimi yansıtıyordu, her zaman olurdu bu.

Çocukken neden beyzbol oynadığımı bile bilmiyorum. Beyzbol, Avustralya'da öyle popüler bir spor bile değildi. Çocuklar için birkaç lig vardı ve ben büyüdüm, hala var. Bazen merak ediyorum, acaba babam sadece bu yüzden yani beyzbolla daha fazla ilgilenecek zaman bulacağı için mi taşındı?

"Hey, Ryan!" diye bağırıyordu birisi.

Hayır, lütfen.

Archie ve Angela'yı tribüne doğru gelirlerken gördüm.

"Buraya oturmamızda bir sakınca var mı?" dedi Archie ama çoktan yanıma oturmuştu bile."

Evet, sakıncası vardı.

"6 numarayı görüyor musun? O benim kardeşim! Bu onların bu sezonki son maçları! Umarım kazanırlar!" dedi heyecanla.

Archie konuşmaya devam etti ama ben gerçekten dinlemedim. Tribünün diğer yanında yerdeki patlamış mısır kutusuna bakıyordum, bir nevi dalmıştım. Burada olmaktansa, her yerde olmayı tercih ederdim.

Demirin arkasından el sallayan Angela'yı görmek için başımı kaldırdım. Ona doğru bakıp, ben de el salladım.

"Sezonun son maçı!" dedi gülümseyerek. "Umarım kazanırlar."

"Çok endişeliyim," dedim Angela'ya.

"Neden? Sen en iyi beyzbol oyuncusu falansın!"

Yanaklarımın kızardığını hissettim. "Sadece bu geceyle ilgili iyi hissetmiyorum. Diğer takımı gördün mü?

"Evet, ama siz onları yenersiniz. Endişelenme. Senin şansın olabilirim. Eğer umutsuzluğa kapılırsan, ben burada senin için tezahürat yapıyor olacağım. Kaybetsen de susmayacağım."

Güldüm. "Lütfen sayı yapmak üzereyken adımla bağırma, konsantrasyonum bozuluyor."

"Söz veremem."

Gözlerimi devirdim. "Sen şanslı ve tatlısın."

Hafifçe dil çıkarıp gülümsedi. "İşte ben bu yüzden dünyaya gelmiştim. Altıncı gün tanrı bana "Dünyada bir Angela var, sürekli gülümseyerek dünyayı aydınlatacak kız." demişti."

"Neden bu kız sadece Ryan Carter'ın dünyasını aydınlatamazdı ki?" diyerek dudağımı ısırdım.

"Ryan? İyi misin?" Archie, beni hayalimden ederek konuşuyordu.

Unutmak İçin HatırlaWhere stories live. Discover now