13

1.5K 127 34
                                    

Bir kez daha başında korkunç bir ağrıyla uyandı. Önceki gece içmiş olmalıydı, hem de fazlasıyla. Baş ağrısı yetmiyormuş gibi eklemlerinde bir kramp vardı, bunu anlamak için bacağını haraket ettirmesi yetmişti. Dudaklarından acı dolu bir inleme kaçtığı sırada panikle gözlerini araladı. 

Önceki gece sarhoş falan olmamıştı, hayır. Bir önceki gün yaşadıkları adeta bir film şeridi halinde gözünün önünden geçtiği sırada Harry'nin başına keskin bir ağrı daha girdi. Refleksel olarak eli başına gidince Harry sonunda etrafına bakınmayı akıl edebildi.

Sabah saatleri olmalıydı, odanın diğer ucundaki ufak pencereden süzülerek etrafı aydınlatan ışık bunun bir göstergesiydi. Dışarıdan esen hafif rüzgar beyaz perdeleri dalgalandırıp kumaşa denizimsi bir efekt veriyordu. İçinde bulunduğu oda ferah olmasına rağmen oldukça küçüktü. Üzerinde uzanmakta olduğu yatak dışında odada bulunan diğer eşyalar başucundaki komidin, parkenin üzerine serilmiş solgun yeşil halı ve duvara yaslanmış ufak bir dolaptan ibaretti. Odanın kapısı sonuna kadar kapanmıştı ve Harry nerede olduğunu bilmiyordu.

Bu çok sık olmaya başlamıştı. Harry uyanıyor, nerede olduğunu bilmiyor ve  başı bir şekilde hep belaya giriyordu. Elleriyle kendini telefonu için yokladı. Şaşırtıcı bir şekilde telefonu cebindeydi ama bu- kendi telefonu değildi, Raven'dan son dakikada çaldığı telefondu bu. Eski model, kapaklı bir telefon. Harry gözlerini yumdu ve Raven'ın muhtemelen son nefesini verirkenki görüntüsü aklında tekrar oynarken öğürmemeye çalıştı. Bunu o yapmıştı. Raven'a o acıyı Harry çektirmişti.

Hayır, diye düşündü Harry suçluluk duygusu göğsündeki yerini bulup onu boğarken. Onu öldüren elindeki zehirdi. 

Harry şırınganın içinde ne olduğunu bilmiyordu, ama kılpayı kurtulduğunun farkındaydı. Eğer içgüdülerinin onu yönetmesine izin vermeseydi- hoş, son zamanda onları pek kontrol edebildiğinden değil- Raven'ın yerinde kendisi olacaktı. Harry düşünceye titredi. Ama buraya gelmişti, kurtulmuştu ve o- 

Onu Louis kurtarmıştı.

Anı pek net değildi, bulanık ve rüyamsıydı ama Harry hatırlıyordu. Evin bahçesinde Louis'yle göz göze gelişi- o anı istese bile unutamazdı herhalde. Louis'ye atılışı...bir başkasının onu Louis'den ayırması ve...ve dövüşmeleri. Harry iç çekti. Ne ara bu kadar şiddet yanlısı oldu bilmiyordu, barışçıldı o, onu tanıyan herhangi birine sormanız yeterdi bunu bilmek için. Ama son günlerde karşısına sinirini bozan kim çıkarsa hırpalıyordu ve- ah. O bir alfaydı.

Alfa, diye düşündü Harry kendi kendine. Alfa. Ben bir alfayım

Son zamanlarda olan hiçbir şey mantıklı gelmiyordu.

En son ne zaman kendi evine gitmişti?

Annesini ne zaman görmüştü?

İç çekerek yerinden kalktı. Nerede olduğunu bilmiyordu, evet. Başında iğrenç bir ağrı, eklemlerindeyse acı verici bir sızı da olabilirdi ama kalkacaktı. Kalkıp nerede olduğunu öğrenecekti, çünkü o bunu yapardı. Alışmıştı bile diyebilirdiniz.

Ne kadar da traji-komik.

Tahta kapının kolunu çevirdiğinde kapıyı kilitli buldu. Derin bir iç çekerek inledi, şu an buna hiç ihtiyacı yoktu, teşekkürler. Sabırsızca kapıyı yumrukladı. "Kapıyı açın!" diye bağırdı, kendi sesinin kulaklarında yarattığı yankıyı umursamadan. "Açın şu kapıyı!"

Kapının diğer tarafından gelen homurtuları yumruklarının yarattığı ses yüzünden zar zor duyabiliyordu. "Bakın kim uyanmış,"

Harry dudaklarını sinirle birbirine bastırdı. Kapının diğer ucundaki ses tanıdıktı, Harry tam kestiremese de kanının kaynamasına sebep olacak kadar sinir olduğu biri olmalıydı.

How To Save A Life (Larry Stylinson)Where stories live. Discover now