11

1.4K 119 17
                                    

Harry gülerek başını geriye attı. Neye güldüğünü tam olarak bilmese veya anlamasa bile bir şekilde Louis ile bağlantılı olduğunu biliyordu. Her şey öyleydi.

"Louis-" dedi gülmekten nefesi kesilmeden hemen önce. "Sen-" Ve birdenbire, ışıklar kapanıvermişti. Öylece. Harry'nin kafası karışmıştı. Etraf zifiri karanlıktı, göz gözü göremeyecek şekildeydi. Harry gülmeyi kesti."Louis?"

"Harry," diye cevapladı Louis onu, Harry geniş göğsünde onun elini hissettiği sırada. Gömleğinin kumaşı üzerinden elini aşağı doğru kaydırdı. Sesi normalden farklı çıkıyordu; neredeyse mırıldanıyormuş gibi. Daha tiz, daha yumuşak. Daha şehvetli.

Böylece, Harry daha ne döndüğünü anlamadan, kendini Louis'nin üzerinde, bir yatakta bulmuştu. "Harry," diye inliyordu Louis, elleri başının üzerinde Harry tarafından yatağa sabitlenmişti. Sesi bu sefer muhtaç çıkıyordu.

Harry hızla Louis'ye sürtünüyordu. Sertti, tıpkı Louis'nin seveceği gibi. Louis'nin sertliğini aralarındaki kumaş tabakasına rağmen hissediyordu. Canı acıyor olmalıydı. Harry eğilip Louis'nin boynunu bir morluk bırakacak şekilde ısırdı. Benim.

Birkaç saniye içinde, üzerlerindeki bütün kıyafetler adeta buharlaşmışcasına yok olmuştu. Harry altındaki yatağı sallayacak şekilde Louis'ye girip çıkıyordu. O kadar dar ve o kadar ıslaktı ki. Yatak çarşaflarına geçmiş olmalıydı.

Harry son hızla hareketlerini sürdürürken, Louis dünyayı inletecek kadar inliyordu. Onun adını. Benim. Bana ait.

"Alfa,"

Muhtemelen iç çamaşırlarında yarattığı yapışkanlıktan uyanmıştı. Belki de gece gündüz bilmeden öten kuşlar yüzünden. Ama uyanmıştı işte. Bir yabancının yatağında, yapış yapış ve terli bir halde uyanmıştı. Harry utanmak istedi, gerçekten. Bir ortaokul çocuğu gibi bir ıslak rüya görmüş olmaktan mı, yoksa bir yabancının yatağını batırmaktan mı daha fazla utansa bilememek istedi. Ama utanmıyordu. Rüyası son birkaç günde başına gelen en güzel şey olabilirdi.

Harry son birkaç günde yaşadıklarını düşündü, öğrendiklerini. Louis'nin evinde olanları, evden kovuluşunu, tanımadığı bir kadının onu evine alıp bakmasını ve kim olduğunu. Bütün bunlara rağmen tüm zamanını kendini tatmin ederek geçirdiğini.

Harry ayaklarını yatağın bir tarafına savurup doğruldu. İğrenç. Belki de ilk önce giyecek bir şeyler bulmalıydı. Raven'ın (ne ara bıraktığından hiçbir fikri olmadığı, ama her zaman) onun için bıraktığı kıyafetlerini üzerine geçirip, mahvolmuş boxerlarını katlayıp bir kenara sakladı. Günlerdir Raven'ın onu bıraktığı odadan çıkmamıştı. Küre şeklindeki kapı kolunu çevirip, tahta kapıyı bir gıcırtıyla araladı. Etrafta kimse yoktu. Evin pek büyük olduğu söylenemezdi ama fena da değildi. Evin her yeri aynı çeşit, düz kahverengi halıyla kaplanmıştı. Orada burada Tanrı bilir neyin lekesi olsa da, Harry'nin umacağından daha iyiydi- bir ormanda bulunduğu göz önüne alınırsa.

Tanrım, diye düşündü Harry. Leş gibi kokuyor olmalıyım.

Artık kendi evine gidebilirdi herhalde, sonuçta yürüyebilecek durumdaydı. Hiç değilse annesi onu alabilirdi. Raven'ı bulup ona teşekkür etmeli ve annesini aramak için telefonunu kullanmalıydı. Hafif ve tedirgin adımlarla evin içinde yürüdü. Sonuçta evi biliyor değildi, biraz etrafa bakınması gerekecekti. Yavaş adımlarla kafasını bir o kapıdan, bir bu kapıdan sokup hepsini boş buluyordu. Raven onu evine aldığına göre başkası yaşıyor olamazdı zaten. Kim oda arkadaşının kızgınlığa girmiş bir alfayı evine sokmasına izin verirdi ki?

How To Save A Life (Larry Stylinson)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant