2

3.4K 210 296
                                    

Harry sabah şiddetli bir baş ağrısı, ve cekedinin cebine sıkıştırılmış bir kartvizitle uyandı.

Kendine gelebildikten birkaç saniye sonra odasında, tam da eski çalışma masasının altındaki çöp kutusuna yürüdü. İki parmağının arasına sıkıştırdığı kartviziti ilk önce atmak istese de, sanki özellikle, burun deliklerini nefis ve tatlı bir koku doldurdu.

Harry yutkundu ve kartviziti cebine geri atmaya karar verdi.

~*~

"Yani, biz sürekli kavga ediyoruz, değil mi?" Dedi Nick arkasındaki CD rafına yaslanıp. "Bizi bir bakıma bir arada tutan da bu; işin heyecanı."

Harry ellerini ısıtmakta olduğu kupadan bir yudum alıp, Nick'in az önce söylediklerinin saçmalığına bir yorum yapmamaya karar verdi. Nick'le bir ilişkisi vardı - mükemmel olmasa da birkaç aydır çıkıyorlardı işte, ve her ne kadar sık sık kavga etseler de Harry Nick'ten hoşlanırdı.

"Haklısın," dedi bu yüzden. "Heyecan." Kelime birden ağzına garip bir tat verdi. Harry önemsememeyi tercih etti.

Nick sırıtıp arkasını döndü, ve parmaklarını önündeki CD'lerin üzerinde gezdirdi. Nick parmaklarıyla bir indie albümünün üzerinden geçerken Harry boğazını temizledi.

"Biliyorsun, onu alman gerekecek," diye dalga geçti.

Nick elini CD'nin üzerinden çekmeden Harry'e döndü. "Ne? Dalga mı geçiyorsun benimle?" Diye sesini yükseltti. "Ben senin lanet olası erkek arkadaşınım!"

Harry kaşlarından birini kaldırıp elindeki kupayı madanın üzerine bıraktı ve ayağa kalktı. "Dalga geçiyordum." Diye açıkladı.

Nick gözlerindeki tehtidi görmüş olmalıydı ki ellerini CD' lerden çekti ve gözlerini devirdi. Harry bazen Nick'le aynı espri anlayışına sahip olmayı dilerdi ama... Nick de başka şeylerde iyiydi işte. Sadece şu an hiçbiri Harry'nin aklına gelmiyordu o kadar.

"Her neyse," diye konuyu dağıttı Nick. Kavisli saçını düzeltirken Harry'e yaklaştı. "Tristan' ın partisine hala gidiyoruz, değil mi?"

İşte, Nick'in yaptığı en iyi şey buydu galiba, diye hatırladı Harry. Parti yapmak. Ama bu konuda Nick'ten pek uzak sayılmazdı. Nick'le randevuya çıkmaktan çok partilemişlerdi zaten. Bu onların yaptığı bir şeydi. Ne parti varsa basmak.

"Tabii," dedi Harry, arkasındaki masaya yaslanıp. Tek elini ovalamak için şakağına götürdü. "Dünkünün etkisi geçer geçmez."

Nick buna güldü. "İyi şanslar," diye dalga geçti. "Dün gece Hailey eline ne tutuşturuyorsa içiyordun."

Harry buna sırıttı. "Bir bayanı reddedemezdim,"

Nick gözlerini devirdi. "Her neyse, Styles. Seksi vücudumla daha fazla müşterini kaçırmadan gidiyorum,"

Harry, Nick önceden şemsiyeliğin üzerine savurduğu ceketini koluna geçirirken güldü. "Tam tersini yapman gerekmez miydi? Onları çekmek?"

Nick iç çekti. "Saf Styles. Sen bir müzik dükkanında işini halledebilir miydin?" Harry'e göz kırptı, Harry'se gülmeden edemedi. "Neyse, cidden gitmeliyim. Kıvırcık kafanı beladan uzak tut!" Diye bağırdı dükkanın kapısını arkasından çekmeden önce.

Harry gözlerini yumup kendine bir an tanıdı. Her dakikaya adına Niall denen sarışın başbelası gelebilirdi. Hazır o yokken sessizliğin tadını çıkardı.

~*~

Harry kafasını ön kapının açıldığını haber veren zil sesiyle kaldırdı. Molasına gireli daha üç dakika olmuştu. Niall ise geçen gün gelen CD'leri 'Yeni Çıkanlar' bölümüne yerleştirmekten sorumluydu.

How To Save A Life (Larry Stylinson)Where stories live. Discover now