6

2.1K 177 59
                                    

Harry sıkılarak kendini salondaki koltuğa bıraktı.

Louis'ye ilk defa gerçekten güvenmişti, ve bu olmuştu işte.

O arabada olanlar da neydi zaten? Tüm gün sorunsuz geçmişti ve Harry eğlenmişti. Louis'nin de eğlendiğine yemin edebilirdi.

Arabada... ne oldu gerçekten bilmiyordu. Nedense o bir saniye içinde sanki Louis'yle bunu her gün yapıyorlarmış gibi - neredryse bir iç güdüymüş gibi Louis'yi... öpmek için eğilmişti.

Louis de karşılık vermişti.

İşin en kötü yanı buydu çünkü Harry'nin kafasını en çok karıştıran şey de buydu.

Eğer Louis de o an Harry gibi hissetmeliydi ki (ki Harry ne hissettiği hakkında pek bir fikre sahip değildi) onu öpmek için eğilmişti.

Akıllardaki devasa soru : Louis neden geri çekilmişti?

Oflayıp ellerini saçlarının arasından geçirdi.

"Tatlım?" Harry kafasını kaldırdı. "Her şey yolunda mı?"

Annesi elinde tuttuğu ufak çantası, üzerindeki neredeyse mini siyah elbisesi ve gözlerinde endişeyle Harry'e bakıyordu.

Harry kendini gülümsemeye zorladı. "Tabii, neden olmasın ki?"

Anne kapıya doğru kaçamak bir bakış attıktan sonra oğluna döndü. "Bugün Nick'le dışarıda olursun sanıyordum,"

Harry oflayıp kafasını iki yana salladı. "Hayır, bu gece evdeyim herhalde," dedi. Sonra merakla mırıldanıp annesine iyice baktı. "Sen iş yemeğine mi gidiyorum demiştin?" Annesi dizlerinin çok hafif üzerindeki siyah elbisesi, kulağından aşağı sallanan küpeleri ve dudaklarıma sürdüğü parlak kırmızı rujla daha çok bir galaya gidiyormuş gibiydi.

"Evet," dedi annesi kısaca. Harry'nin elini alıp kendininkiyle birleştirdi. "Ama ondan önce bana ne derdin olduğunu anlatıyorsun."

Harry düşünceyle dudağını dişledi. Kafası karışıktı ve kendini nasıl ifade etmesi gerektiğini bilmiyordu. Dünyası etrafımda hızlı bir şekilde değişiyor gibiydi de o bunun farkımda değildi sanki. Sanki önceden bir hayatı yoktu da, daha yeni temelleri atılıyor gibiydi. İçindeki his buydu. Ama bu hissin ne bir dayanağı ne de sebebi vardı.

Ve Louis... o da kafasını karıştırıyordu.

Ama karşısındaki annesiydi. Eğer Harry'nin hayatında karşılıksız güvendiği tek bir kişi varsa, o da annesiydi.

"Hiç şey gibi hissettiğin oldu mu," diye başladı Harry annesinin dikkatini üzerine çekerek. "Birine karşı çok güçlü bir... çekim hissettiğin?" Annesi ona anlamamış gibi çatık kaşlarla bakınca Harry devam etti. "Yani, diyelim ki bir insanı pek tanımıyorsun, ama yine de içinde öyle bir his var ki, sürekli ona yakın olmak istiyorsun. Hissettiklerinin mantık dışı olduğunu bile bile kendini hep yanlarında buluyorsun."

Harry annesine endişeyle baktı. Daha fazla anlatamazdı. Louis'nin sadece kokusu için bile hissettiklerini bilse onun delirdiğini düşünürdü. Yutkundu.

"Tatlım, hissettiğin şey bana aşk gibi geldi," dedi Anne Harry'nin elini ovarak. Harry nefesini tuttu. "Endişelenmene gerek yok, dünyadaki en güzel duygu bu. Herkesin karşılıklı veya karşılıksız, en az bir kere hissetmesi gereken bir şey." Anne sözünü bitirince tekrar kaşlarını çattı. "Ki sen zaten Nick'i oldukça iyi tanıyorsun."

Harry dudaklarını birbirine bastırıp boğazını temizledi. "Evet," dedi cılız bir sesle. "Haklısın."

~*~

How To Save A Life (Larry Stylinson)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin