iyi uykular

211 15 41
                                    


Nasıl öleceğinizi hiç düşündünüz mü? Tüm o karmaşanın nasıl sonlanacağını merak ettiniz mi? Son kez gözlerinizi etrafta gezdirirken neler göreceğinizi, yanınızda kimin olup, kimin elinizi tutacağını hayal ettiniz mi?

İyi ölüm nedir peki? Uzunca güzel bir yaşamdan sonra size endişeli ve yaşlı gözlerle bakıp, son yolculuğunuza çıkmadan önce elinizi tutan, kulağınıza güzel şeyler fısıldayan biri olması mı?

Daha 20'li yaşlarımın başlarında ölüm hakkında düşünmeye gerek görmemiştim. Nasıl olsa önümde uzun yıllar olacaktı, sevdiğim adamla evlenip, güzel çiçekli bahçesi olan bir eve sahip olacaktım. Şanslıysam, ellerim onun avuçlarında günlerimi geçirecek, hastalandığımda onun yaptığı tavuk çorbasından içecektim. Şiddetli kavgalara ve delicesine sevişmelerin arasında yıllarımız öylece geçip gidecek saçlarımıza aklar düşecekti. Her yaşımız ayrı güzel olacaktı.

Ama şimdi buradaydım işte, yapış yapış kendi kanıma bulanmış halde, yavaşça kayıp gittiğini hissettiğim bilincime tutunmaya, uyanık kalmaya çalışıyordum. Minik elleriyle kesiklerimin üzerine bastıran ve kan akışını durdurmaya çalışan çocuğa baktım. Git demek istedim, git ve kendini kurtar velet. Ancak o ağlamaya ve bacağımın üzerine bastırmaya devam ederken, dudaklarından özürler dökülüyordu.

Uzandığım yerde yavaşça gevşeyen bedenim ile artık ezbere bildiğim devasa tavan resmine baktım. Gözlerimin önüne Jongin'in beni karların arasında bulduğu o gün geldi. O korku dolu günden sonra onun yanında sıcacık uyanmış olmak evimi bulmuşum gibi hissettirmişti. İlk o an mı anlamıştım ona aşık olacağımı? O an mı anlamıştım her şeyim olacağını? İlk tanışmamızdan beri yaşadıklarımız, onun gözleri, gülümsemesi, sarılışı, öpüşleri gözlerimin önünden geçerken artık bu savaşı kaybettiğimi biliyordum. Bilincimin son kırıntıları ile kurumuş dudaklarımı araladım ve bir dua gibi son kelimem onun ismi olsun istedim.

"Jo..Jong.." Hırıltılı nefesim, ağzımın içini dolduran kan ile kesilirken gözlerim yaşardı. Ona son bir kez sarılamaz mıydım? Son bir kez gözlerini göremez miydim? En azından son gördüğüm şey bir lanet duvar resmi değil, onun gözleri olsun isterdim.

Kendi kanımın içerisinde boğulurken dışarıdaki sesler gittikçe boğuklaşmaya başlamıştı. Birkaç kez öksürüp nefes almaya çalışsam da faydasızdı. Son dakikalarımı yaşıyor ve can çekişiyordum. Göz kapaklarım ağırlaşmış, kasılan bedenimin seğirişleri seyrelmiş, ruhum yavaşça çekilirken bedenim boş bir kabuk haline gelmişti. İşte her şey bitiyordu.

Ben Do Kyungsoo, son derece normal bir hayatı ve sıradan dertleri olan, aldığı tren bileti ile tüm hayatı değişmiş olan adam. Bir yolculuk ile en büyük korkuları ve çekinceleriyle yüzleşmiş, en sonunda evini bulmuş olan, bir adamın gülüşünde kaybolup her öpüşünde tekrar doğan Kyungsoo.

Ve bu benim hikayem, benim nasıl öldüğümün hikayesi...

*

Nefes nefese kalmış, soluğumu ayarlamaya çalışırken eğilip altımdaki bedenin göğsüne öpücükler kondurdum. Jongin kalçalarımdan tutup üzerinde gidip gelmeme yardım ederken, kendini bana doğru ittiriyordu. Birbirimize çarpan beden seslerimiz ve kısık nefeslerimiz odayı doldurmuştu. Penisiyle vurduğu nokta ile üzerinde doğruldum ve kafamı geriye doğru atıp derince inledim. Altımda hızı giderek artarken ellerimi göğsüne dayadım ve onun hızına eşlik ettim. Alnının kenarında birikmiş ter damlacıklarına uzanıp şakaklarından öptüğümde meme uçlarımı dudaklarının arasına sıkıştırıp ısırdı.

"Jongin ben... Jon." Hissettiğim yoğun haz duygusu tüm bedenimi ele geçirmişken, kaslarım seğirmeye başlamıştı. Aynı an da hem daha fazlası için hem de durması için yalvarıyordum.

the land of the wolf // kaisooWhere stories live. Discover now