çirkin heykel

298 31 48
                                    

"Kyungsoo? Do Kyungsoo değil mi?" Sesimi çıkaramadım, kafamı onaylarcasına oynattım.

"Sana dedim abi! Benzetmiyorum dedim!" Minseok daha temkinli ve çekingen sayılabilecek bir gülümseme ile "Merhaba" dedi. Ona tam karşılık verecekken Baekhyun'un beni çağıran sesi marketi inletti.

"Soooooo! Çiçeeeeeğğğiiiiimmm" Utanarak onlara baktığımda ikisinin hemen arkasında kalmış ve hiçbir şey umurunda değilmişçesine kafasını telefona gömmüş olan Jongin'i gördüm. Baekhyun'un seslenmesi ile kafasını önce sesin geldiği yöne sonra bana çevirdiğinde gözlerimizin anlık karşılaşmasını hemen kesmiş ve telefonuna geri dönmüştü.

"Aaa!" Baekhyun'un sahte şaşkın nidasını duyunca gülmemek için kendimi zor tuttum. Son müşterilerimizin, Kim ailesi olduğunu kameralardan gördüğüne yemin edebilirdim.

"Selam Kim ailesi! Marketimizde sizi görmek ne büyük şeref!" Abartılı bir nezaket ile söylediğinde, Minseok onun alaycı tavrını görmezden gelerek kibarca gülümserken Chanyeol kafasını salladı.

"Nasılsın Baekhyun?"

"İyiyim biraz yoğundu, fırtına öncesi. Aşağıya inebilmenize şaşırdım. Arabayla mı geldiniz?"

"Arabayla geldik. Yollar açık hala..." Minseok sakince söylediğinde Chanyeol dayanamıyormuşçasına atıldı.

"Kyungsoo, sen Do Kyungsoo'sun." Kendimi bir anlığına ünlü biri gibi hissettim, içten olmasını dilediğim bir gülümseme verdim. 

"Böyle tanıştığımız için üzgünüm Chanyeol." Kim olduğunu bildiğimi göstermek için adını söylediğimde yüzü aydınlandı.

"Bizi tanıyorsun. Bir an cevap vermeyince bizi tanımıyorsun sandım!"

"Minhyuk fotoğrafını göstermişti yani hepiniz, hepinizin fotoğrafını."

"Minhyuk burada olduğundan bahsetmemişti." Minseok'un sorduğu soru yutkunmama sebep olurken, Jongin'in telefonundan kafasını kaldırıp ilgiyle vereceğim cevabı beklediğini fark ettim, yüzünde meraklı bir ifade vardı.

"Ah... şey" Ağzımda lafları gevelerken Baekhyun neyse ki devreye girdi.

"Aslında yeni geldi sayılır. Minhyuk'un haberi yok çünkü ona sürpriz yapacaktık ancak hava bir anda kötüleşince ve markette ona ihtiyacımız olunca bir türlü büyük buluşmayı gerçekleştiremedik."

"Minhyuk endişeli görünüyordu." Minseok kendiyle konuşur gibi mırıldandığında hiçbir şey yapmayıp orada durmak yerine aldıkları ürünlerin bandrollerini okutmaya başladığım sırada Baekhyun'un kıkırtısını duydum.

"Yeni çalışanımız durmak bilmiyor gördüğün gibi çok çalışkan." Söylediğine Jongin haricinde herkes gülerken garip bir utanç dalgası beni buldu. Baekhyun, Minseok ve Chanyeol'u saçma bir şekilde sohbete tutmuştu. Jongin bunların hiçbirine karışmıyor, biraz geride dergilerin olduğu yere yaslanmış, elinde telefonu ile duruyor ve suratımı inceliyordu. Ne kadar ona bakmak istesem de ilk karşılaşmamıza ait duygu beni yine ele geçirecek diye ödüm kopuyordu. Göz ucuyla ona baktığımda ısrarlı bakışlarının hala üzerimde olduğunu fark ettim. En sonunda pes edip bakışlarına karşılık verdiğimde yüzünde zafer kazanmış bir ifade belirdi ve durduğu yerden ayrılıp bize doğru yaklaştı.

"Kim Jongin de buradaymış! Bende babam bu çirkin heykeli neden buraya koydu diyordum." Baekhyun'un sesi ilk defa içine kaçmış gibi çıkarken kuyruğunu dik tutmaya çalıştı ve alaycı tutumunu sürdürdü.

"Sana da merhaba Baekhyun." Çarpık bir gülümseme ile konuştuğunda sesini duymak için dikkat kesilmiştim. Tok, derinden gelen karizmatik bir ses tonu vardı. Gözlerini bana çevirdiğinde ufak bir baş selamı verip son ürünü banttan geçirdim. Adımları biraz ilerimde poşetlerin orada durdu ve aldıklarını poşetlere doldurmaya başladı, onunla göz teması kurmamak için kendimle bir mücadele içerisindeydim. Minseok'un elime tutuşturduğu kart ile ödeme işlemi yaptığım sırada Chanyeol'dan o muhteşem fikir geldi.

the land of the wolf // kaisooWhere stories live. Discover now