ateş başı kafası

281 24 24
                                    


Alana gittiğimde herkesin içinde olduğu koşuşturmacaya ben de katıldım. Kimse bir süreliğine gittiğimi fark etmemişti ya da üzerinde konuşmaya değer görmemişti. Hava kararırken büyük ateş yakılmış, herkes toplanmaya başlamıştı. Erkeklerin birçoğu kızartılan etlerin başında duruyor, gürültülü kahkahalar atarak eğleniyordu.

Birbirine tamamen bağlı garip bir topluluktu. Herkes birbirinin derdini, dert edinip onu çözmek için didinip duruyordu ki bunu görmek çok garipti. Seul'de insanlar birbirinin yüzüne bakmaz, günaydın bile demezdi. Yaşaması nasıldı tahmin edemiyordum ancak oldukça güzel bir dinamikleri vardı. Bunları düşünüp, insanları izlerken birinin koluma dokunmasıyla irkildim.

"Korkuttum mu?" Sevimli bir şekilde soran Junmyeon'a gülümsedim.

"Hayır sadece herkes çok keyifli görünüyor, onları izliyordum." Söylememle birlikte kalabalıkta gözlerini gezdirip kafasını salladı. Junmyeon'la birkaç gün önce tanışmıştım. Oldukça güler yüzlü ve konuşkan biriydi. Kaynaşmamız uzun sürmemişti.

"Av yaklaştığı için bütün herkes çok heyecanlı aramızda ilk defa katılacak olanlar var." Diyerek ileride birbiriyle yumruklaşıyormuş gibi şakalaşan ergenleri gösterince güldük.

"Bu fikre hala alışamadığımı söylemeliyim. 18'inci yüzyıl Britanya'sında yaşamıyoruz sonuçta..." Söylediğime kıkırdadığında bende gülüp ekledim.

"Başkasına bunu söyleyemezdim, beni anlayışla karşılayacağını biliyorum."

"Şehirden sonra burası bambaşka geliyor farkındayım ama bu bizim geleneğimiz. Av, o çocuklar için toplulukta kabul gördüklerine dair bir işaret."

"Sakın erkek olmak için bir adım falan deme seni tokatlarım." Yargılayıcı sesim tekrar gülmesine sebep oldu.

"Elbette öyle demeyeceğim hem bu sene favorim Son Hye'ken. İç güdüleri çok kuvvetli iyi bir şeyler yakalayacağına eminim." İleride arkadaşlarıyla konuşan güleç yüzlü, örgülü saçlı kızı işaret etti. Oldukça ufak tefek görünüyordu, kaşlarımı çattım.

"Yine de bilemiyorum sırf zevk için hayvanlara zarar vermek."

"Zevk için değil ki yakaladığımız etler stoklanıyor ve köydeki herkesle paylaşılıyor." Söylediği şeye omuz silktim, gidip kasaptan birkaç kilo et alabilirlerdi. Av düzenleyip üzerine öncesi sonrası etkinlikleri yapmak biraz fazla geliyordu. Elbette onunla bu düşüncemi paylaşmayacaktım. Düşündüklerimi duymuş gibi sevecen bir şekilde koluma dokundu.

"Uzun zaman sonra ilk defa senin gibi bir insanla karşılaşıyorum. İnsanlar genellikle umursamaz ya da üzerine bu kadar düşünmez. Endişe etme, yakaladığımız her bir hayvan için doğaya teşekkür edip, uygun bir ritüel düzenliyoruz. Onların ruhuna saygımız sonsuz." Konuşması biraz garibime giderken gülümsemeye çalıştım. Birkaç gün önce Minseok'tan öğrendiğim şey aklıma gelince merakla ona döndüm.

"Minhyuk pek bahsetmedi ama Minseok ile ritüeller hakkında ufak bir konuşmamız oldu. Böyle şeyleri sen düzenliyormuşsun." Biraz çekinerek ve merakıma yenik düşerek sordum. Minhyuk konuyu hemen kapamış ve birkaç safsata olduğunu söylemişti, belki de Junmyeon'da konuşmak istemezdi.

"Evet, ne öğrendiysem amcamdan öğrendim. Şu an hala öğrenme aşamasındayım." Doğal ve istekli bir şekilde yanıtlayınca devam etmeye karar verdim.

"Nasıl şeyler yapıyorsunuz peki? Baekhyun bir dönem bir sürü doğal taş alıp, bizi garip kokulu şeylerle tütsülüyordu, onun gibi mi?" Söylediğime tok bir kahkaha atınca bende güldüm.

the land of the wolf // kaisooWhere stories live. Discover now